Criminal Minds Sezon 1 - Bölüm 1-2-3-4-5-6

Perşembe, Aralık 31, 2015
Cahil Okur'dan herkes merhabalar...

Yeni bir bölümle karşınızdayım. Aslında uzun zamandır izlediğim dizileri yorumlama noktasında bir hayalim vardı ama nasip bugüneymiş diyelim. Blogumun bu bölümüne Criminal Minds ile başlamak istedim..

Criminal Minds uzun süredir takip ettiğim ancak bir türlü düzenli olarak izleyemediğim bir diziydi. 2016'ya girdiğimiz şu günlerde artık başlamanın vakti geldi diyerek diziye sıfırdan başlayarak izlemeye başladım. Kısaca diziden bahsedecek olursak şunları söyleyebiliriz.;

Criminal Minds, ilk yayınına 22 Eylül 2005 tarihinde başlayan ABD'nin CBS kanalında yayını süren polisiye dizisi. Seri, Quantico, Virginia merkezli bir FBI Davranış Analiz Birimi'ndeki (BAU) profilcileri ele alır. BAU Şiddet Suç Analizi, FBI Ulusal Merkezi'nin bir parçasıdır.

Ekip insan davranışları noktasında etkili bir bilgiye sahiptir. Peşinde oldukları katiller, tecavüzcüler, bombacılar vs tüm kötü adamların karakter analizlerini yaparak buna göre hareket ediyorlar. Bu da sizin insanların aslında ne kadar açık bir şekilde kendilerinin ne olduğu noktasında size bilgiler sunduğunu anlamanıza yardımcı oluyor.

Dizinin en çok sevdiğim kısmı ise kesinlikle kitaplardan yaptıkları alıntılar. Aklınıza hangi ünlü düşünür ya da yazar geliyor? Hepsini bu dizide bulabilirsiniz. 
Ekibe kısaca göz atacak olursak;

Ajan Jason Gideon (Mandy Patinkin) : Ekibin başı konumunda. Bizim arka sokaklardaki Rıza Baba misali. Nedense diziyi izlerken sima olarak da Rıza Baba ile Ajan Gideon’un birbirlerine oldukça fazla benzediklerini fark ettim. Ancak Ajan Gideon bilgileri ve sezgisiyle hareket ederken Rıza Baba biraz daha duygusal davranıyor. Ne de olsa o bizim Rıza Babamız J

Aaron Hotchner (Thomas Gibson): Ekibin ikinci adamı. Net kararlar verebilme ve soğuk bir görünüme sahip. Ancak bildiğim şudur, peşine düştükleri adamı yakalamadan rahat etmeyen bir adam. Peşinde oldukları adamlar gibi kendisinin de “biraz” sorunları olduğu kanısındayım.

Elle Greenaway (Lola Glaudini): Ekibin bir parçası olmaya çalışan genç bayan rolünde. Aslında stajyerlik gibi bir durumu var sanıyorum. Diğer üyelere nazaran daha pasif bir role sahip.

Derek Morgan (Shemar Moore): Bu adamın kadınlarla ilgili bildiği bir şey var ama ne? Dizideki kadınların hepsi kendisinden hoşlanıyor. Yakışıklı da bir arkadaş açıkçası. Dizide kötü adamların neler düşündüğünü anlamaya çalışan adam olarak tanımlayabilirim kendisini. Sürekli olarak olay mahallinde kötü adamlar gibi düşünmeye çalışırken kendisini görebilirsiniz.

Dr. Spencer Reid (Matthew Gray Gubler): İşte en beğendiğim adam bu… Dr. Reid dizinin dahi çocuğu konumunda. Gerçekten de oldukça zeki ve her konuda bilgisi olan bir adam. Ve acayip hızlı okuma yeteneğine sahip. Bu adamın yerinde olmayı istedim açıkçası…

Jennifer "JJ" Jareau (A.J. Cook): Biraz geri planda kalan bir isim… Daha çok profili çıkartılan suçlular hakkında açıklama yaparken ya da ekibe yeni bir iş getirirken kendisini görüyoruz. Perdenin arkasındaki patron gibi bir şey…


Penelope Garcia (Kirsten Vangsness): Dr Reid eğer dizinin zeki çocuğu ise Penelope ise kesinlikle Bilgisayar kadın olmalı… Bu kadının bilgisayar ile yapamayacağı şey yok sanırım. 

Gelelim ilk 6 bölümden aklımızda kalanlara.... 

  • Geride kalan bölümlerde beni en çok etkileyen kısım sanırım 4 bölümün sonunda (tam emin değilim) Ajan Gideon'un bombacı ile yaptığı pazarlık sahnesiydi. Gideon bombacıdan ve onun yüzünden ölüme gönderdiği ajanların ailelerinden özür diliyordu. bunun karşılığında ise bombacı taklitçinin bombasını imha etmelerine yardım ediyordu. Ancak bir sıkıntı mevcut; kırmızı tel mi mavi tel mi? Bombacı kırmızı dese de Gideon mavi teli kestiriyor. Sebebi mi? Bombacı ile yapılan ilk görüşmede bombacının söylediği bir cümle; "Buraya kapatılacağımı ve hayatımın yeniden mahvolacağını bilsem de o düğmeye yine basardım. O hazzı yaşamaktan vazgeçmezdim" Basit bir cümle ancak bir çok hayatı kurtarıyor. 
  • 6. Bölümün sonunda Aaron Hotchner ve Dr. Reid arasında yaşananlarda oldukça güzeldi. Beklediğiniz bir hamle olsa da suçluyla oynadıkları oyun oldukça zevk veriyor. Hotchner, Reid'e birçok defa yardım etse de silah konusunda bir ilerleme kaydetmediği için kızıyor. Zanlı gibi kendisininde mükemmel olduğunu ancak iş arkadaşlarının onu yavaşlattığından ve başarısızlığa sürüklediğinden bahsediyor. Reid'i tekmelemek için zanlıdan izin alıyor ve tekmelemeye başlıyor. Sonunda Reid, Hotchner'in ayak bileğindeki silah ile zanlıyı öldürüyor. Son sahnedeki konuşma ise mükemmel; - Güzel atıştı + Ayağına nişan almıştım (Zanlı alnından vurularak öldü... )

Biraz uzun bir yazı oldu ama diziyi de kısaca tanıtmış oldum. İlerleyen bölümlerde daha kısa ve spoiler olmadan yorumlamaya çalışacağım umarım beğenirsiniz. 


Aralık'ın Ardından

Perşembe, Aralık 31, 2015
Cahil Okur'dan herkese merhabalar...

Bir senenin daha sonuna gelmiş durumdayız. Aynı zamanda da Aralık ayı Soma'ya ülke genelinde olduğu gibi karla veda ediyor. Açıkçası her dışarı baktığımda daha çok üşüdüğümü söylemem gerekiyor. Bu aya oldukça hızlı başlasam da sonuna doğru kitaplardan biraz uzaklaştım. bunda balıklarımın büyük etkisi var. son günlerde zamanımın büyük bölümünü onlarla geçiriyorum. Bu arada yeni yıla yeni yavrular ile giriyorum. 17 tane yeni yavru aldım ve sırada bekleyen hamile balıklarım var. Yeni yıl bana biraz bereketli geliyor sanırım :)

Neyse lafı fazla uzatmadan geride kalan ayda okuduklarıma genel bir bakış atmaya geçelim...


İlk kitaptan aldığım zevki ne yazık ki bu kitapta alamadım. ancak yinede sevdiğim eserler arasında yerini aldı. 

Bu ay okuduğum klasiklerden bir tanesi.... Arkadaşlarımla çokça makarasını yaptığımız eserlerden bir tanesiydi. Okumak şimdiye nasip oldu. ancak hala sonunu düşündükçe bir şeyler eksik kaldı hissine kapılmıyor değilim. 

Bu seriyi okuyanların hala neyi bu kadar abarttıklarını anlayabilmiş değilim ne yazık ki... Okuduğum her satırda ha şimdi bir şeyler olacak, ha şimdi derken kitabı bitirdim. İstediğim gibi bir kitap olmadı ilk kitap gibi. 

PuCCA okumayı seven bir erkek mi? O benim sanırım. Ancak serinin en az beğendiğim kitabı bu oldu. Ankaralıya ısınamamış olmamın etkisi bunda büyük sanırım. 

PuCCa Günlükleri'nin dördüncü kitabı... Serinin güzel parçalarından bir tanesi. Okuduğunuzda zevk alacağınızdan eminim. Ancak diğer kitaplarında yaptığım uyarıyı yine yapayım; sadece gülüp geçmeyin PuCCa'nın ailesi olan bağlarını ve geçmişini anlamaya çalışın derim. 

Son olarak Kavgam'a başlamıştım ancak sanırım onu okumaktan vazgeçeceğim. Son 7-8 gündür kitap okuyamamış olmamanın bir başka nedeni de kendisi. Bu gece kitap okumak yok, Yarın yeni bir kitap ile yeni yıla başlayacağım. 

26: KİTAP YORUMU: Ay Hadi İnşallah! - Pucca Günlük 4. Kitap

Perşembe, Aralık 24, 2015

Ay Hadi İnşallah! - Pucca Günlük 4. Kitap

Yazar: Pucca
Yayınevi : Okuyan Us Yayınları

"Ne anneler, ne eski sevgililer ne de etrafta dolanan s.tükler! Bu kez başaracam, bu kez o duvağı takcam! Hiçbir şey önüme engel olamayacak… Sen bile! Kaderimde yokmuş, falımda çıkmıyormuş, o adam bana göre değilmiş… Hiiiiiiiiiç anlamam, dinlemem, o adam buraya gelecek! Ayy hadi inşallah!"

"İskambil kâğıtlarından ev yapıyorum kendime Vale'yi saklıyorum, Kız'ı kıskanıyorum, As'la hayaller kuruyorum. Hep birşeyler eksik kalıyor, sayılar başımı döndürüyor. Fal bakıyorum maça aramızı bozuyor, papaz kaçıyor. Ve ben kâğıttan evin içine bir türlü sığamıyorum…"

Bu kitabın okuyucularına bir uyarısı olsaydı, o da "Pucca bu, anılarını mutlaka okuyun ama sakın ola ilişkinizde uygulamayın!" olurdu… Sosyal Medya'nın kraliçesi Pucca, 4. kitabı Ay Hadi İnşallah'ta yine kadın zekâsını, komikliğini, sinsiliğini, şaşkınlığını ve hani o bildiğimiz, "Ne onunla ne onsuz!" aşkı en yalın haliyle yazdı… İlk kitabından itibaren başına gelen her şeyi tüm samimiyetiyle anlatıp çoğu zaman, "Sanki beni anlatmışsın…" dedirten Pucca'nın günlüğünde bu kez en bilinen aşkı Ceri ile olan hikâyesini okuyacağız.

Her durumdan bir kavga çıkaran, her kavgada ayrılan, her ayrılıktan 10 dakika sonra barışan Pucca ve Ceri'yi okurken, bakalım siz hangi tarafta yer alacaksınız?
(Tanıtım Bülteninden)

KİTAP YORUMU


Cahil Okur’dan herkese merhabalar arkadaşlar.

Sizlerden ayrı kaldığım dönemde okuduğum kitaplardan biri de PuCCa Günlükleri’nin 4.’sü olan Ay Hadi İnşallah’tı…

Kitap sizi kapağındaki “Nereye kadar seveceksin? Ne kadar seveceğin umrumda değil…” sözleriyle karşılıyor. 3. kitabın ardından yeniden günümüze dönüyoruz ve PuCCa’nın Ceri ile olan ilişkilerine şahit olmaya devam ediyoruz.

PuCCa ve Ceri’nin ilişki terapisti olduğunu tahmin ettiğim bir doktoru ziyareti ile başlayan kitapta PuCCa yaşadığı çetrefilli ilişkileri anlatmaya devam ediyor. Bu arada PuCCa fal meraklısı bir kadın haline gelmiş durumda. Fala inanma falsız da kalma misali hayatında da baktırdığı falların etkisi bir hayli fazla oluyor elbette.

Okuduğum kitaplarda konuya fazla girmeyi sevmediğimi, spoiler vermekten kaçındığımı  artık biliyorsunuz diye düşünüyorum. Ancak konuya girmeden de bu kitap nasıl anlatılabilir bilmiyorum açıkçası. PuCCa’nın hayatına dair anlattıkları gerçekten sizi kendisine bağlamaya yetiyor. Bazen PuCCa hakkında “ne kötü kızmış bu ya!” diyorsunuz, bazen de “İnsan evladı bu kızın yanında yaşlanmaz!” diyorsunuz.

Geride kalan 4 kitapta da beni en çok etkileyen bölümler PuCCa’nın ailesi ile olan ilişkilerini anlattığı kısımlar oldu. Gerçi ailesi demek genel bir tanım oldu daha doğrusu bunun annesi ile arasındaki ilişki çıkmazları ve geçmişine dönük anlattıkları demek daha doğru olur. Ay Hadi İnşallah’ta merakla beklediğim karşılaşma oldu. PuCCa annesi ile bir araya geldi. Zodyaklı (küçük kız kardeşi olur kendisi) da onlarla beraberdi.

Onun annesi ile benimse babamla olan bazı problemler nedeniyle görüşmememiz nedeniyle daha bir dikkatli okudum bu kısımları diyebilirim. Sanki daha bir yakın gördüm kendime o satırlarda PuCCa’yı… Ancak annesinin anlattıklarının benim açımdan bir geçerli tarafı olmadığını belirteyim. Bu kadar basit olmamalı her şey diyorum. Bu kadar basit olmamalı, olamamalı…

Velhasıl kelam PuCCa’nın annesi ile buluştuğu kısımları ve PuCCa’nın bize o satırlarda anlattıkları hafiften duygusala bağlanmanıza neden olabilir, şimdiden uyarıyım. Ailesi ile ilgili olarak ilk defa bu kitapta göreceğiniz bir diğer ayrıntı ise erkek kardeşinden bahsetmesi. Zodyaklı gibi kendisine bir takma ad uydurmasa da merakla beklediğim bir gerçeği de bu kitapta öğreneceksiniz sizde. Sürekli kardeşlerim diye bahsederken geride kalan kitapların hiçbirinde kendisinden bahsetmemişti. Gerekçesini kendisi belirtiyor, okuduğunuzda hak vereceğinize eminim.

Genel olarak aşk hayatını anlatan PuCCa’nın bu kitabında; Ankaralı, Erik, Pekmez ve Ceri’den sonra Adam ile tanışıyoruz. Adam kim mi? Okuduğunuzda ben gibi kendisine karşı bir antipati besleyebilirsiniz ancak anladığım kadarıyla şu an evli olduğu kişi oluyor bu Adam.

Serinin 4. kitabı da geride kaldı. 4 kitap arasında beğenime göre bir sıralama yapmam gerekirse eğer 2 – 4 – 1 – 3  derim ben. Beşinci kitap şu an beni bekliyor ama bu kadar kahkaha ve hafif duygusallıklar ardından ciddi bir kitap okumak istiyorum. Sıradaki kitabım Adolf Hitler’in “Kavgam” kitabı… PuCCa acaba bunu duysa ne derdi diye de geçmiyor değil aklımdan J
Bu arada bir şey daha demek istiyorum PuCCa’nın şu anda Hürriyet’te yazdığını biliyorum. Belki okuduğum tüm isimlerin gerçeklerine ulaşmak artık çok kolay ama araştırma yapmadan okumaya devam etmek istiyorum. Nedendir bilinmez böylesi daha güzel geliyor şu an gözüme. Belki seri bittikten sonra PuCCa’nın gazetede ve dergide yazdığı yazılara da bakarım.

Ve son olarak bir erkek okur olarak PuCCa hayranı olmak biraz abes mi olur? Ne dersiniz?

SEÇTİĞİM SÖZLER



  • Medeni olmak bildiğin gavatlık bence (Sayfa 11)
  • En sevdiğim şey sonu bir yere varmayan kadın dergisi testleri… (Sayfa 104)
  • Bir insanı değiştirebilirim diye girme o yola, ben bunun bu huyuna katlanabilir miyim diye düşün. Kimsenin huyu değişmez. (Sayfa 187)
  • Ne kadar güçlü olursan ol, birinin seni düşündüğünü bilmek kadar huzurlu bir şey yokmuş meğersem… (Sayfa 321)

SERİNİN DİĞER KİTAPLARI





25: KİTAP YORUMU: Yandaş

Çarşamba, Aralık 23, 2015

Yandaş, Veronica Roth, Yandaş


Yazar: Veronica Roth
Çevirmen: Uğur Mehter
Yayınevi : Artemis Yayınları

Tek bir seçim
Seni dönüştürebilir

Tek bir seçim
Seni yok edebilir

Tek bir seçim
Kim olduğunu belirler

Birinin korkularını çekip aldığınızda, merhamet duygusunu da almış olursunuz.

Tris Prior'ın bir zamanlar inandığı topluluk sistemi çöküşün eşiğinde. Bu nedenle Tris, yeni bir dünya keşfetme fırsatını tereddütsüz kabul ediyor. Çünkü Tobias'la birlikte çitlerin ötesinde yalanlardan, iç içe geçmiş ilişkilerden ve acı hatıralardan uzak, yeni bir hayat kurma şansı olabilir. Oysa Tris'in öğreneceği gerçekler, ardında bıraktıklarından çok daha tehlikeli. Bildiği her şey anlamını hızla yitirirken, Tris insanın karmaşık doğasını anlamak için savaşmak zorunda. Tabii cesaret, dostluk, fedakârlık ve aşk gibi imkânsız seçimlerle de karşı karşıya.
(Tanıtım Bülteninden)

Sayfa Sayısı: 528
Baskı Yılı: 2015

KİTAP YORUMU


Cahil Okur’dan herkese merhabalar…

Uyumsuz Serisi’nin üçüncü kitabı olan Yandaş’ı da artık okumuş bulunmaktayım. Kuralsız’ın nasıl bittiği hepinizce malum. Tris ve arkadaşları artık başka bir dünyanın olduğundan haberdar durumdalar. Bu da yeni bir sorunu meydana getirmekte; “Bizim dışımızdaki dünya nasıl bir yer?”

Elbette ki 16 yaşındaki Fedakarlık kızımız Beatrice Prior ya Cesur kızımız Tris (Artık onu ne şekilde görmek istiyorsanız) bu kendileri dışındaki dünyada neler var bilmek istiyor. Bu da maceranın başlangıcı anlamına geliyor.

Kitaba da adını veren ve yeni kurulan Yandaş topluluğu ile birlikte oluşturulan küçük bir grup Dostluk yerleşkesinin ilerisinde neler olduğunu bulmak için yola çıkıyorlar. Elbette bu yolculuk tam anlamıyla istedikleri gibi gittiğini söylemem. Konuya dair daha fazla bilgi vermemek adına burada konuyu değiştirmek gerekiyor sanırım.

Veronica Roth’un yazdığının serinin ilk iki kitabına göre bariz bazı farklar gözünüze çarpacak Yandaş’ı okurken. Önceki iki kitapta olaylar tamamen Tris’in gözünden anlatılırken, Yandaş’ta Tobias ya da Dört olarak bildiğimiz karakterde anlatıcı konumuna geçmekte. Ancak burada beni rahatsız eden durum şu oldu; eğer ki kitabı dikkatli okumuyorsanız bazen “Tris mi anlatıyordu, yoksa Tobias mı?” diye düşünmeden edemiyorsunuz.  Bunun temel nedeni ise her iki anlatım arasında herhangi bir farkın bulunmaması. Sonuçta iki karakteri de Roth konuşturuyor olsa da bazı farklılar olsa daha güzel olabilirdi diye düşünmeden edemiyorum.

Anlatılan konu bakımında aslında çok ta beklemediğim bir olayla karşılaştım ya da burada beni şaşırttı diyeceğim bir olay olmadı. Olaylar tahmin ettiğim düzlemde devam etti. Sadece  kitabın sonunda dış dünyada yaşayan insanlara olanları pek beklemiyordum. Daha vahşice bir son bekliyordum açıkçası. (Spoiler vermemek adına böylesi saçma bir kelime kurdum. Özür dilerim. ) Tris için seçilen kader ise; ne bileyim olmamış sanki. Daha farklı bir şey olabilirdi.Yakışmadı, yakıştıramadım açıkçası maalesef.

Ve kitabı okuduğum ilk günden beri aklımda olan ve okuyanların aklında bir soru işareti var. Uyumsuz serisi Açlık Oyunları serisi ile bariz bir benzerlik taşımakta. Olayların neticelenmesi bile bu çağrışımı yapmanıza neden oluyor. İki seri hakkında karşılaştırma yapılmasını başta garipsesem de, seri tamamlandığında bu benzerlik beni biraz düşündürdü. Ne diyelim iddialar söyleyenleri bağlar ve olmaması gereken bir durum meydana gelmişse bunun vebali sayın yazarların boynuna J

Serinin dördüncü kitabı denir mi bilmiyorum ama bu seri ile alakalı olduğu için dört kitabını da okuyacağım. Dört’te Tobias’ın anlatıldığını biliyorum sadece içerik hakkında bir araştırma yapmadım. Bakalım Veronica Roth orada bize neler anlatacak. Şimdilik bu kadar, hoşça kalın…

SEÇTİĞİM SÖZLER


  • Tris: Uyumsuz olmam,genlerimin iyileştiği anlamına geliyor. Safım. Sağlıklıyım. (Sayfa 123)
  • Tobias: Çaresizlik insanlara şaşırtıcı şeyler yaptırabiliyor (Sayfa 171)
  • Tobias:Eğitimsiz insalara kendilerini geliştirme imkanı vermeyen bir sistem adil değildir. (Sayfa 193)
  • Christina: Bir şeylere hayatını iyileştirdiği için değil, gerçek oldukları için inanırsın. (Sayfa 253)
  • Tris: Gurur insanı kendi benliğine karşı körleştirir. (Sayfa 304)
  • Johanna: Bazen barış için savaşmamız gerekir. (Sayfa 311)
  • Tobias: Birinin sana olan sevgisini göstermesinin son yolu kendini feda etmesiyse, bunu yapmasına izin vermelisin. (Sayfa 403)
  • Tobias: Cesaret bazen acıya dayanabilmek için dişlerini sıkmak, her güne yeniden başlamak ve daha iyi bir hayata ağır adımlarla ilerlemektir. (Sayfa 497)
  • Tobias: Hayat hepimizi her birimizi kırıyor. Hiçbirimiz hasardan kaçamıyoruz. Ama şu anda öğrendiğim bir şey daha var: İyileşebiliriz. (Sayfa 514)

SERİNİN DİĞER KİTAPLARI

Artemis Yayınları, en çok okunana kitaplar listesi, Kitap Yorumları, Kuralsız,

Kuralsız, Uğur Mehter, Yandaş, Veronica Roth,

24: KİTAP YORUMU: Allah Beni Böyle Yaratmış - Pucca Günlük 3. Kitap

Çarşamba, Aralık 23, 2015
Pucca Günlük, Allah Beni Böle Yaratmış

Allah Beni Böyle Yaratmış - Pucca Günlük 3. Kitap

Yazar: Pucca
Yayınevi : Okuyan Us Yayınları

Sanal âlemin en bilinen isimlerinden PuCCa, hikâyelerine kaldığı yerden devam ediyor. İlk kitabı "Küçük Aptalın Büyük Dünyası" ile bol bol güldüren, ikinci kitabı "Ve Geri Kalan Her Şey" ile yer yer hüzünlendiren PuCCa, serinin üçüncü kitabı "Allah Beni Böyle Yaratmış"ta "Ayaklarına kadar uzanan simsiyah montu ile Kenan İmirzalıoğlu'nun içerisine bisiklet pompasıyla hava basmışlar gibi duruyordu" diye tanımladığı, şimdiye kadar hiç yazmadığı Ankaralı'yla ilişkisini ve üniversite hayatını anlatıyor...

"Yediğini, içtiğini, gezdiğini gördüğünü değil, bize başına neler geldiğini söyle" dedirten tek yazar olma özelliğini kimselere kaptırmayan PuCCa, bu kez de ilk paragraftan itibaren onu neden bu kadar sevip merak ettiğimizi bize yeniden kanıtlıyor.

Bu arada, bizden duymuş olmayın ama, yine çok güleceğiz!

Sayfa Sayısı: 341
Baskı Yılı: 2012

KİTAP YORUMU


Cahil Okur’dan herkese merhabalar…

Yaklaşık olarak 2 hafta kadardır internette yaşadığım sıkıntılar nedeniyle maalesef okuduğum kitapların yorumlarını sizlerle paylaşamadım. Ama sanırım artık herhangi bir sıkıntı yaşamam.

Bildiğiniz gibi son olarak PuCCa Günlükleri’nin 3. kitabı olan Allah Beni Böyle Yaratmış’ı okuyordum. Bir geri dönüş kitabı olan Allah Beni Böyle Yaratmış’da PuCCa, şu meşhur Ankaralı ile geçen döneminden bahsediyor. Ankaralı’nın yanı sıra  PuCCa’nın üniversite maceralarından da az da olsa haberiniz oluyor. Ve elbette her üniversitelinin yaşadığı “stajyer” dönemlerinden tabii ki.

Hazır stajyer dönemleri demişken kafama takılan ve aslında pek de hoşlanmadığım bir bölümden bahsederek kitabı yorumlamaya başlayalım. PuCCa 2. kitabında radyo stajyerlik yapmaya başladığı ve sonrasında gece kuşağında program sahibi olduğu dönemden bahsettiği bölümün sonlarında radyodan kovulmasından da bahsetmekte. Konu hakkında detaylı bir bilgi vermeyeceğim spoiler olmaması açısından ancak, anlattıkları bana biraz kurgusal olarak geldi maalesef. Belki gerçekten yaşadığı bir şey olabilir ancak aynı sektörde belli bir mesai harcadığım için o hatayı kimsenin yapacağını düşünemiyorum. Yapmamalı ya da yapmamalıydı en azından J

Dediğim gibi bu kitapta PuCCa genel olarak Ankaralı ile birlikte olduğu dönemden bahsetmekte. İkili arasındaki birçok olaya PuCCa’nın anlatımıyla bizde şahitlik ediyoruz. PuCCa’nın o bildiğimiz gel git durumları bu dönemde de oldukça fazla olduğunu görmekteyiz. Ancak zeki bir kız olduğuna inandığım PuCCa’nın hangi akıl ve mantıkla Ankaralı ilerleyen dönemlerdeki davranışlarına boyun eğdiğini anlamış değilim ne yazık ki… Sanırım kendisini gözümde biraz fazla büyüttüm ya da aşk gerçekten insanın gözünü kör edebilmekte.

Değinmek istediğim bir diğer konu ise PuCCa’nın zaman zaman diğer kitaplarında yaptığı çocukluk dönemine ait anlatımlar. PuCCa’nın geride bıraktığımız 3 kitabında da bu bölümler en çok dikkat edilmesi gereken ve tekrar tekrar okunması gereken bölümler olarak düşünüyorum ben. Evet genel anlamıyla “eğlencelik eser” olarak nitelendireceğimiz PuCCa Günlükleri’nin bu bölümlerinde PuCCa’nın anlattıkları “duygusala bağlamanıza” neden olabilir.

Üvey Babası ve Annesi ile yaşadıkları gerçekten insanı hüzünlendiren cinsten. PuCCa’nın o döneme ait anlattıklarını okudukça bende kendisi gibi zatı muhteremlere rahmet okudum. Ancak yıllar sonrasında üvey babası nedeniyle annesi ile yeniden karşılaştıkları bölümde ise PuCCa’nın o kadar da lay lay lom bir insan olmadığına şahit olacaksınız.

Anlattıkları hakkındaki bu değerlendirme ardından ise kitabın geneli hakkındaki değerlendirmeme gelirsek; sanırım yazdıklarının değer görmesi neticesinde bu kitapta PuCCa biraz zoraki yazmış gibi geldi bana. Belki yaşadıklarından böle bir zorlanma hissetmiş olabilirim ama düşüncem bu maalesef.

SEÇTİĞİM SÖZLER


  • Biz öyle tembel bir nesildik ki, açıkcası en büyük korkumuz devamsızlıktan sınıfta kalmaktı. (Sayfa 18)
  • Hiçbir ilişki mükemmel değil, hep sorun var… (Sayfa 276)
  • Çocukken o kadar çok dayak yerdim ki, büyüdüğümde geçecek diyordum, büyüyünce de güçsüzlüğümden faydalanan hayvanlar çıkıyormuş meğerse… (Sayfa 315)


SERİNİN DİĞER KİTAPLARI

Küçük Aptalın Büyük Dünyası
ve geri kalan herşey





Nisan'a ne kaldı ki?

Salı, Aralık 08, 2015
Diğer milyonlarca kişi gibi bende ciddi bir Game Of Thrones hayranıyım elbette. Yeni sezona dair fragmanlar yayınlanmaya başladı. Nisan'da macera kaldığı yerden devam edecek. Sanırım o güne kadar okumam gereken kitaplar var. (Kitaplarının henüz sadece 3'ünü okudum da :( ) Ancak şimdilik fragmanla yetineceğiz gibi duruyor.


23: KİTAP YORUMU: Devrimin Kızı

Salı, Aralık 08, 2015
Ivy Westfall, Bishop Lattimer, Kitap Yorumları,

Devrimin Kızı

Yazar: Amy Engel
Çevirmen: Aslı Tümerkan
Yayınevi : Yabancı

en ıvy westfall. Kurucunun kızı.

Nükleer bir savaş sonrası hayatta kalan az sayıdaki insandan biriydim. 16 yaşında kendimi bir güç savaşının ortasında buldum. Annemin katilinin oğluyla evlenmeye zorlandım. Görevim o kadar da zor değildi. Devrime öncülük edebilmem için kocamı öldürüp ailemin yönetimi ele geçirmesini sağlamalıydım, o kadar…

Ben Ivy Westfall. Artık sistemin kurbanı değilim. Görevim artık eskisinden daha zor. İnandığım şeyler uğruna, her şeyimi kaybetme pahasına savaşacağım…

İsmim Ivy Westfall. Ben Devrimin Kızı'yım.

"Okurları kesinlikle tatmin edici bir son bekliyor. Engel harika bir iş çıkarmış!"
-Outlawpoet (Amazon top100 reviewer)-

"İlk kitaba yaraşır bir devam kitabı. Aksiyonu yüksek bir macera. Bastır Ivy!"
-Mary Brebner (Amazon Vine Reviewer)-

"Harika bir devam kitabı ve yazarın bir sonraki kitabının ne olacağını heyecanlı bekliyorum, çünkü kesinlikle okuyacağım!"
-Bookworm (Amazon Vine Reviewer)-

"Kaldığı yerden devam eden hikâyede tempo bir an bile düşmüyor. Bu seriyi genç ve yetişkin, herkese kesinlikle öneriyorum."
-Melissa A. Palmer (Amazon Vine Reviewer)-

"Gerçekçilik ve dikkatle yaratılan detaylar bu romanı bir kitabın ötesine taşıyarak okuyanların keyif alacağı bir maceraya çeviriyor. Amy Engel sizi karmaşık bir dünyaya doğru bir yolculuğa çıkaran ve küçücük detayları dahi düşünerek sizi bu dünyanın içine, adeta içinde yaşıyormuşsunuz gibi çekmeyi başarabilen nadir yazarlardan birisi."
-BookWhisperer'dan Jax-
(Tanıtım Bülteninden)

Sayfa Sayısı: 264
Baskı Yılı: 2015

KİTAP YORUMU


Cahil Okur’dan herkese merhabalar…


Devrimin kızı okumam bitti. 264 sayfalık kitabın nasıl bittiğini anlayamadım desem yerdirir. Dün gece ve bugün sabah yaklaşık olarak 4 saatlik bir okuma sonrasında sona geldim.
Amy Engel’in ikinci kitabında macera kaldığı yerden devam ediyor. Bildiğiniz gibi Ivy son olarak çitlerin dışına çıkartılmıştı. Bishop ile olan evlilikleri de yok hükmüne geçmişti ancak her şey elbette bu şekilde son bulmadı.  Tahmin edileceği gibi Ivy dış dünyada sanılandan farklı olaylarla karşılaşıyor ve Westfall’a geri dönmek zorunda kalıyor. İşler oldukça karışıyor ve beklenmedik olaylar yaşanıyor. (Konu hakkında spoiler olmaması için detaylı bir açıkla yapmak istemiyorum.)

Olay örgüsü anlamında Kurucunun Kızı’nda olduğu gibi bu kitapta da ciddi bir basitlik gözüme çarptı. Ne yazık ki kitabı sevdiğimi söyleyemeyeceğim.  Ne yazık ki Amy Engel’in okuduğum iki romanında da sanki bir şeyler eksikti.

Yaratılan dünya açısından kusursuz olabilecek güzel olan roman olayların akışı anlamında ne yazık ki istediğimi bir türlü veremedi. Olayların okuyucunun istediği kadar grift bir yapıya ve sürpriz sonuçlara açık bir durumu yoktu. Birde sanki kitap hızlı bir şekilde anlatılıp sonlandırılmak istenmiş gibi bir izlenime kapıldım.

Kitabın teşekkür kısmında Amy Engel imzalı yazının başlangıç cümlesi aslında kitabın bende bıraktığı buruk tadın nedenini açıklıyor; “Yazmak yalnız bir iş ama …”

Diğer taraftan serinin devam edeceğini ve sonunda beni tatmin edecek bir neticeye varacağını umut etmeden duramıyorum doğrusu. Okunması kolay ve akıcı olan serini sonraki kitabında Amy Engel’in gerçekten tatmin edici bir son ile karşımıza çıkmasını temenni ediyorum.

Kitabı yapısal özellikler bakımından da değerlendirmezsem haksızlık edermişim gibi geliyor. Yabancı Yayınları’nı gerçekten baskı kalitesi ve cilt konusunda oldukça başarılı olarak görüyorum. Serinin beni en mutlu eden tarafı sanırım bu J Elbette kitapları kaplarına ya da kağıt kalitesine göre değerlendirmiyorum ancak bunun okuma zevki açısında da önemli olduğunu belirtmem gerekiyor.



SEÇTİĞİM SÖZLER


  • Çitin dışında kalmanın zor olmasını bekliyordum. Ayrıca da tehlikeli. Ama ne kadar acımasızca boş olacağını kestirememiştim.
  • Ask: Ama sevgi budur zaten değil mi? Sırf biri seni hayal kırıklığına uğrattı diye onu sevmeyi bırakamazsın.
  • Bishop: Kendisine neye mal olursa olsun, bu kızın beni sevecek kadar cesur olduğunu biliyorum.
  • Callie bir keresinde bana hiçbir devrimin kurban verilmeden kazanılmadığını söylemişti ve haklıydı. 


SERİNİN DİĞER KİTABI

Devrimin Kızı, Amy Engel, Aslı Tümerkan, YabancıYayınları, Kurucunun Kızı

22: KİTAP YORUMU: Kürk Mantolu Madonna

Pazar, Aralık 06, 2015
Yapı Kredi Yayınları,

Kürk Mantolu Madonna

Yazar: Sabahattin Ali
Yayınevi : Yapı Kredi Yayınları

"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "Kürk Mantolu Madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."

Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.

Sayfa Sayısı: 164
Baskı Yılı: 2015

KİTAP YORUMU


Cahil Okur’dan herkese merhabalar…

Sonunda bende Kürk Mantolu Madonna’yı okudum. Uzun zamandır istediğim bir kitaptı aslında. Hatta yıllardır okumayı planladığım ama bir türlü okuyamadığım eserlerden birisiydi. Bir arkadaşımdan temin ederek sonunda bu klasiği de okudum.

Sabahattin Ali’nin okuduğum ilk romanı Kürk Mantolu Madonna… Kendisi ile bu güzel roman ile tanıştığım içinde memnunum. Ben ciddi bir Reşat Nuri Güntekin hayranı olsam da Sabahattin Ali’de artık benim vazgeçilmez Türk yazarlarımdan biri olacak gibi duruyor.

İşlenilen konu sizi gerçekten kendisine bağlamakta. Toplum içinde romanda geçen Raif Bey gibi kendi içerisine kapanık, kendi dünyasında yaşayan oldukça fazla insan var. Bu nedenle onu gözünüzde canlandırmakta zorluk çekmiyorsunuz.

Maria Puder ise çoğu blog yorumcusu arkadaşımın dediğinin aksine Raif Bey’in aynısı değil bana göre. Ondan daha farklı, dünyayı daha bir başka gören bir kişi. İkisi arasında beklide tek ortak nokta birbirlerine olan sevgileri. Gerçi onun bile aynı olduğu kanısında değilim ki Raif Bey bunu kendi kalemi ile zaten belirtmekte.

Konuya daha fazla girip okumayan arkadaşlarımızın heyecanını köreltmek istemediğim için hemen kullanılan dile geçmek istiyorum. Elimde YKY’nin 54. baskısı var. Kitap ilk yazılmış şekli ile basılmış. Bu nedenle birçok Arapça ve farsça kökenli (Bunu tahminim üzerine söylüyorum. Kelime köklerini tam bilmiyorum) sözcükler mevcut. Ancak bunları cümlenin bütününe bakarak anlamanız mümkün. Ayrıca her kelimenin günümüz Türkçesindeki karşılıkları sayfa altlarında verilmekte. Bu aşina olmadığınız kelimeler nedeniyle okuyuşta bazen zorlansanız da konu bu eksiği giderecek türden.

Anlatımın ayrıntılı oluşu ise beni çeken bir diğer nokta. Öyle bir betimleme mevcut ki gerçekten o an, o satırlarda anlatılan sokaklarda ya da otel odasındaymış gibi hissetmeniz mümkün.

Son olarak ise kitabın yapısal olarak eserle muhakeme edilemeyecek kadar bana hitap etmediğini belirtmek isterim. Sanırım giderek gözlerimdeki bozulma artıyor. Yazıların puntolarının küçük oluşu nedeniyle okumada bu nedenle zorlanmalar yaşadım. Yakında gözlüklenmem gerekebilir.


SEÇTİĞİM SÖZLER


  • İnsanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar. (Sayfa 11)
  • Onun yaşadığı yerde yaşamak, onun gibi yaşamak demek değildi. (Sayfa 37)
  • Bütün kadınlar gibi her şeyi çabucak unutuyordu. (Sayfa 40)
  • Bir kadın, herhangi bir şekilde hoşuma gidince ilk yaptığım iş ondan kaçmak olurdu. … boğucu bir utanma ile dünyanın en zavallı bir insanı haine gelirdim. (Sayfa 59)
  • Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz? (Sayfa 86)
  • Hayat ancak bir kere oynanan bir kumardır, ben onu kaybettim. (Sayfa 159)




21: KİTAP YORUMU: Olimpos Kahramanları 2 - Neptün'ün Oğlu

Perşembe, Aralık 03, 2015

Percy Jackson, Hazel Levesque, Frank ZhangNeptün'ün Oğlu

Yazar: Rick Riordan
Yayınevi : Doğan ve Egmont Yayıncılık

Denizler tanrısı Poseidon'un oğlu Percy Jackson, uzun bir uykudan uyanıyor ve aniden kendini yılan saçlı iki kadınla yüz yüze buluyor. Sorun şu ki, bu yaratıklar ölmek bilmiyor.
Ancak bu, Percy'nin sorunları arasında belki de en önemsizi. Çünkü Percy gizemli bir yaşlı kadın tarafından bir kampa götürülüyor. Melezlerle dolu bir kampa. Percy'nin hayatında ilk defa gördüğü bir kampa. Ne yazık ki Percy geçmişinden yalnızca tek bir kişiyi hatırlıyor: Annabeth.
Kesin olan bir şey var ki, Percy'nin daha yapacak çok işi var. İki yeni melez arkadaşı Hazel ve Frank'le birlikte, bugünedek hiç görmediği kadar ağır bir görevle karşı karşıya:
Yediler Kehaneti.
Bu yolda başarısız olurlarsa zarar görecek olan tek şey kamp değil ne yazık ki. Tehlikede olan, Percy'nin eski yaşamı,tüm sevdikleri, tanrılar ve elbette ki tüm dünya...

Sayfa Sayısı: 472
Baskı Yılı: 2015

KİTAP YORUMU


Cahil Okur’dan herkese merhabalar…

Olimpos Kahramanları serisinin ikinci kitabı olan Neptün’ün Oğlu ile karşınızdayım. Aynı zamanda Rick Riordan’ın okuduğum ikinci kitabı olan Neptün’ün Oğlu’nda kahramanlarımız maceralarına kaldığı yerden devam etmekte.

Bu macerada Jason Grace, Leo Valdez ve Piper McLean ile değil Percy Jackson, Hazel Levesque ve Frank Zhang ile birlikteyiz. 7’ler kehaneti giderek şekillenmeye başlıyor. Ancak serinin bu kitabının ilk kitaba göre daha az heyecanlı olduğunu belirtmek isterim.

İlk kitaptaki aksiyon ve olay kurgusunu ne yazık ki ikinci kitapta göremedik. Bunun eksi bir yan olmasına rağmen Frank Zhang karakterine karşı beslediğim sempati bunu fazla kafama takmamama sebep oldu diyebilirim. Percy Jackson ise (kendisi ile ilgili olan seriyi okumamış olsam da filmden dolayı tanıyorum kendisini) yine bildiğimiz gibi. Hazel karakteri ise sanki tam oturmamış gibi.

İkinci kitaptaki karakterleri ister istemez serinin ilk kitabındaki karakterler ile karşılaştırıyorsunuz Percy – Jason, Hazel-Piper, Frank-Leo karşılaştırmalarına ister istemez girmektesiniz. Genel olarak da birbirlerinin eşiti olarak görülmekte. Karakterlerin ağırlığı bakımından bir değerlendirme yapıldığında aynı seviyelerde olduklarını görmek mümkün.

Olay örgüsü açısından kitaba yaklaşıldığında tamda istediğim gibi değildi. Biraz daha girift bir yapı beklerken, sıranda bir iyi adam kötü adam çatışması ile karşı karşıya kaldım. Karşılaşılan zorluklara karşı kahramanların vermiş olduğu tepkiler biraz daha ayrıntılı bir şekilde verilebilirdi diye düşünmeden edemiyorsunuz. Bunu söylüyorum çünkü ilk kitaptaki ekibin yaptıkları okuyanlarca malumdur.

Sonuç olarak ikinci kitap benim için serinin üçüncü kitabı öncesi bir hazırlık gibi oldu. Sanırım Athena’nın İşareti’nde işler oldukça fazla karışacak. Kahramanlarımız bir araya gelip güzel işler başarır diye umut ediyorum.

SEÇTİĞİM SÖZLER


  • Hazel: Bir Roma hamamına girene kadar yaşamış sayılmazsın. (Sayfa 36)
  • Frank: Romalılar, Yunan geleneklerini alıp mükemmelleştirdiklerine inanırlar. (Sayfa 98-99)
  • Artık endişelenmesi gereken tek mesele gelecekti. Tabii, bir geleceği olacaksa. (Sayfa 274)
  • Ölüm: Ölümde adalet aramayın. (Sayfa 396)



SERİNİN DİĞER KİTAPLARI


Kasım'ın Ardından

Salı, Aralık 01, 2015
Cahil Okur'dan herkese merhabalar...

2 aylık aradan sonra Kasım ayı birlikte yeniden bloga yazmaya başladım. Bu ay oldukça güzel geçti. Her telden bir şeyler okudum. İşte bu ay biterken geride bıraktıklarımız şu şekilde...

  • 16: KİTAP YORUMU: Aylak Adam
  • Okurken ciddi anlamda zorlandığım bir kitap oldu. Ancak okuyucuyu ciddi bir sorgulama içerisine sokan bir kitap. 

20: KİTAP YORUMU: Ve Geri Kalan Her Şey - Pucca Günlük 2. Kitap

Pazartesi, Kasım 30, 2015

Ve Geri Kalan Her Şey - Pucca Günlük 2. Kitap

Yazar: Pucca
Yayınevi : Okuyan Us Yayınları

Türkiye'de blog denince akla ilk onun ismi geldi. Birçok insanın blog açma nedeni olurken, onu okuyan herkesin bazen dert ortağı, bazen de en çok güldüğü arkadaşı oldu. Kendine bestseller yazarların arasında sağlam bir yer edinen Pucca, maceralarına devam ediyor.
İlk kitabı "Küçük Aptalın Büyük Dünyası", "blog" nedir bilen bilmeyen herkesin tatil çantasındaki yerini aldı. Pucca, ünlü - ünsüz, onu okuyan herkesi kendisine hayran bıraktı. Yazdıklarını okuyan onunla birlikte öfkelendi, onunla birlikte ağladı, onun şapşallıklarına karnı ağrıyana kadar güldü.
Okurlar, aylarca hikayenin devamını bekledi, Pucca ise hep bir mutlu sonu...
Şimdi zamanı geldi, Pucca, merakla beklenen ikinci kitabı
"Pucca Günlük ve Geri Kalan Her Şey" le aramızda!



Sayfa Sayısı: 424
Baskı Yılı: 2012

KİTAP YORUMU


Cahil Okur’dan herkese merhabalar…

PuCCA Günlük serisinin ikinci kitabı olan “Ve Geri Kalan Her Şey” ile sizlerleyim. Seriye son hız devam ediyorum…

Öncelikle şunu söylemem lazım serinin ilk kitabı ile ikinci kitap arasında yapılan değerlendirmelerde ilkine göre bunun daha durgun ve daha sıradan olduğu yönünde bazı eleştiriler olsa da bence ikinci kitap serinin zirvesi konumunda (İlk iki kitap dahilinde yapılan bir yorum)

“Ve Geri Kalan Her Şey” de daha duygusal bir hava olduğu izlemine kapıldım. Rabia’nın abisini anlattığı bölüm ve PuCCa’nın annesinin evden ayrılışını anlattığı bölümler beni oldukça etkiledi. Hatta şunu söylemekte sanırım herhangi bir sıkıntı yoktur bir ara gerçekten gözümden yaş geldi.

Spoiler vermek gibi olmasın ama Rabia ile yaşadıklarını anlattığı bölümde gerçekten PuCCa’nın anlattıklarını birebir yaşadım gibi geldi. Hani gerçek olmadığını bildiğiniz ancak inatla gerçek olmasını istediğiniz şeyler vardır ya PuCCa bunu çok güzel anlatmış. Ve sonunda bir trajedi ile birlikte gerçekler insanın yüzüne vurulur.

Annesinin evi terk ettiğini anlattığı bölümse az önce söylediğim gibi gözümden yaş getiren bölüm oldu. Sanırım bir çocuğun yaşayabileceği en büyük travma bu olmalı. Fazla detay vermeyim ama kitabın aklınızda kalacak ciddi bir bölümü ve PuCCa’nın acısını hissedebiliyorsunuz.

Birde doğum günü olayı var kitap içerisinde. Hangimiz böle bir olay yaşamadık ki çocukken diye düşündüm okurken. Tutulmayan sözlerin bekleyenleri olmak zor olsa da bu tecrübeyi yaşadık hepimiz.

Sanırım okudukça PuCCa’yı sevmeye başladım. Başlarda saçma sapan kız hikayelerinden biri diye düşünüyordum ama kalemi gerçekten sizi etkiliyor. Bazen kahkahalar atıyorsunuz ki; ben çalışırken kitap okuduğum için (İşim biraz buna uygun) “Bu deli neye gülüyor ?” diyebilir etrafınızdakiler. Hüzünlenilen bölümlerde şükür ki evde okuyordum J

PuCCa serisine yapılan eleştirilerin gerçeklik payını değerlendirmek bana düşmez ancak şu kadar söyleyeyim; okumadan kitaplar hakkında fikir yürütmeyin derim. Evet size hayatın sırrını veren bir kitap değil ancak PuCCa’nın da böyle bir amacı olduğu kanısında değilim.

Ve sonuç olarak ben merakla okumaya devam edeceğim. Sizinde okumanızı tavsiye ederim. En azından güzel vakit geçirilebilecek bir eser.

SEÇTİĞİM SÖZLER



  • Ben kendimi hiç sevmemişim demek ki, belki de en baştan sorun sadece buydu. (Sayfa 113)
  • Sonra aslında bu camiinin benim eğlenmem dışında bambaşka bir şey için var olduğunu hatırladım. Burada Allah’a yakındım, okulun müdür odası gibi bir yer… (Sayfa 131)
  • Öyle iki yüzlü bir toplumda yaşıyoruz ki aslında, evlenmek isteyen kadınları kezbanlıkla suçlayıp, evlenmeden birlikte yaşayanları orospulukla suçluyoruz. (Sayfa 157)
  • Çok güzel bir hayatı olsun diye o kadar içten diledim ki, çayın demini çektiğini bile fark etmedim. (Sayfa 213)
  • En güzel filmler akşamüstlerinde biter… (Sayfa 232)
  • Şu Facebook’un gizli profil olayına da kafam girsin ayrıca, ulan sadece eski sevgililere bakmaya yayan bir sosyal medya aracısın, kendine gizli profil diye bir halt koymak neyine… (Sayfa 340)
  • Büyümek ne diye sorsan, sanırım bunu derim, uyumadan önce kurduğun hayallerin sorunlara dönüşmesi… (Sayfa 354)

DİĞER YORUMLAR

SERİNİN DİĞER KİTAP YORUMLARI


19: KİTAP YORUMU: Yol Ayrımı

Cuma, Kasım 27, 2015

Yol Ayrımı

Yazar: Kemal Tahir
Yayınevi : İthaki Yayınları

Kâmil Bey de Anadolu'da serbesttir artık ... Türkiye'yi
kuşatan bir "serbest"lik rüzgarı esmeye başlar zamanla.
Bu serbestlik, değişen ya da değişmiş gibi görünen
insanların maskelerini birer birer düşürürken,
İstanbul'da hayat giderek zorlaşır. Kâmil Bey, yıllardır
özlemini duyduğu biricik kızı Ayşe'ye kavuşmaya
çalışırken, Kurtuluş Savaşı'nda yüz binlerce insanın
kanıyla kurtulan vatan, artık demokrasi mücadelesi
vermektedir. Serbest Fırka'nın kuruluşu, Darülfünun'da
meydana gelen ayaklanmalar, İstanbul sokakları ve
tarihin derinliğinde kalan ayrıntılar...

"Yol Ayrımı", savaştan zaferle çıkmış bir milletin
demokrasi yolunda attığı bebek adımlarının izdüşümlerini
aktarıyor okura.

Sayfa Sayısı: 496
Baskı Yılı: 2005

KİTAP YORUMU


Cahil Okur’dan herkese merhabalar…

Uzun zamandır bir Türk Klasiği ile karşınıza gelmeyi istiyordum. Son günlerde yeniden moda olan Sebahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna” sı kenarda beklerken, Kemal Tahir’in Yol Ayrımı’nı okumaya başladım. Ve iyi ki okumuşum dedim açıkçacı…

Ne yazık ki bu okuduğum ikinci Kemal Tahir romanı. Devlet Ana’yı aramızda okumayan sayılı kişi kalmıştır diye düşünüyorum. İlki buydu. “Yol Ayrımı” ile Kemal Tahir koleksiyonumu ikiye çıkardım şükür…

Gelelim yorumumuza; Yol Ayrımı Cumhuriyet’in nasıl kurulduğunu ve de ilk yıllarda yaşananları öğrenmek isteyenlere bir yol haritası çizebilecek nitelikteki kitaplardan bir tanesi.  Gazeteci Murat etrafında gelişen olaylar çerçevesinde anlatılan konularda bolcu Cumhuriyet tarihi bulunakta.

Serbest Fırka’nın kuruluşu, romanda geçen ismiyle “Gazi Paşa”nın davranışlar, etrafındaki dalkavuklar, vatanseverler, paşanın adından yararlanarak mangırı bulmak isteyenler ve daha nicesi bu romanda…

Kitap tanıtımında Kamil Bey ve kızı Ayşe ön planda olsa da içerikte daha çok Gazeteci Murat’ı görmekteyiz. Özellikle Serbest Fırka’nın kapatıldığında meclisteki izlenimlerini anlattığı bölüm ile Doktor Münir Bey’in Osmanlı İmparatorluğu ile Cumhuriyet hakkında söyledikleri kafanızda küçük soru işaretleri bırakacak nitelikte.

Neticede edebiyatımızın ciddi eserlerinden biri olduğuna kanaat getirdiğim Yol Ayrımı’nı okumanızı şiddetle tavsiye etmekteyim. Dil olarak sizi biraz yorsa da sadece kitap okumuş olmayacak yaşadığınız devletin geçmişine ilişkin bilgilerinizi de tazeleyeceksiniz.

SEÇTİĞİM SÖZLER


  • Medrese kapatmak devriminden sonra, nice nice devrimler ardı ardına sökün etmekte, çünkü devrimdir, bir kez sustasından boşandı mı, koca Tanrı beterinden saklasın, zapt olmaktan çıkar. (Sayfa 98)
  • Para kazanmak için tek sermayeleri de nüfusları idi. (Sayfa 108)
  • Hürriyetin kötülüğü, kullanmayı beceremeyenler içindir. (Sayfa 113)
  • Kararında içildi mi zarar vermez içkiler… Bizde karar marar kalmadı. (Sayfa 167)
  • Yalnız 14 yaşındaki kızlar mı alıklık eder? Koskocaman, şaçlı sakallı adamlar da alıklık ederler bol, bol… )Sayfa 275
  • Türk’ün bilmediği aş, ya diş ağrıtır, ya baş! (Sayfa 275)
  • Her ölüm bizden bir şey alır götürür derler ya… Sanmam. Her ölüm galiba gidenlerden bir şey bırakıyor!


1 FİLM YORUMU : Ali Baba ve 7 Cüceler

Çarşamba, Kasım 25, 2015

Ali Baba ve 7 Cüceler

Vizyon Tarihi: 13 Kasım 2015 (1s 54dk)
Yönetmen:                  Cem Yılmaz
Senarist:                      Cem Yılmaz
Yapımcı:                     Cem Yılmaz, Muzaffer Yıldırım
Oyuncular:                  Cem Yılmaz, Irina Ivkina, Çetin Altay, Zafer Algöz, Yavor Baharov, Can Yılmaz, Fevzi Gökçe, Yosi Mizrahi, Bahtiyar Engin, Fahradin Fahradinov, Mariya Anastasyeva, Duygu Bal
Tür:                             Komedi , Aksiyon
Ülke:                           Türkiye

FİLMİN KONUSU


Ali Şenay ve kayınbiraderi İlber, bahçe süsü olarak cüceler tasarlayıp satan iki "iş adamıdır." İç pazardaki girişimlerinde başarısız olup, Şenay Cüccaciye markası atında kurumsallaşıp yurt dışına açılmak isteyen ikili, soluğu Sofya'da düzenlenen bir bahçe fuarında alırlar. Tamamen tesadüf bir yanlış anlaşılma sonucu büyük mafya lideri Boris Mancov'un adamlarına bulaşan Şenay ve İlber, kendilerini kedi-fare oyununu andıran bir insan avının göbeğinde bulurlar! Karşılarına çıkan Tayanç Pakça, Veronika ve Kenan Memedov gibi nev-i şahsına münhasır karakterlerle maceraları da renklenecektir...
Oyuncu ve komedyen Cem Yılmaz filmografisinin hem yazıp hem yönettiği 4. film olma özelliğindeki  Ali Baba ve 7 Cüceler'de seyirciyi yine ilginç bir hikaye bekliyor. Filmin oyuncu kadrosunda Yılmaz'a Zafer Algöz, Yosi Mizrahi, Bahtiyar Engin, Çetin Altay, Irina Ivkina eşlik ediyor.

FİLM YORUMU


Cahil Okur’dan herkese merhabalar. İlk film yorumum ile sizlerleyim. Bundan sonraki süreçte size izlemiş olduğum filmlerden de kısa kısa bahsetme kararı aldım. Ve ilk film yorumum; “Ali Baba ve 7 Cüceler” sizlerle…

Bir Cem Yılmaz filminden ne beklersiniz? Bol kahkaha, alışılmışın dışında espriler, yerinde ve zamanında kullanılmış argolar… Tüm bunlar Ali Baba ve 7 Cüceler filminde “YOK”. Yanlış duymadınız maalesef bir Cem Yılmaz filminin bu denli kötü olabileceği hiç aklıma gelmezdi.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki filmin en can alıcı noktaları, fragmanda izlediğiniz kısımlar. Ancak film seyri içerisinde ne yazık ki fragmandaki kadar güldürmüyor. Filmin sizde bıraktığı izlenim “Bir şeyler eksik ama ne?” oluyor.



Film kadrosunun kısıtlı olmasının bunda etkili olduğu kanısındayım. Zafer Algöz’ün canlandırdığı Kenan Memedov karakterinin daha çok bölümde yer almasını bekliyordum film öncesi. Belki de beni en çok hayal kırıklığına uğratan bu oldu. Ancak Memedov’u kısıtlı ve kısır sahnelerde gördük.

Cem Yılmaz’ın canlandırdığı Boris Mancov karakterinin isminin sıklıkla Barış Manço ile karıştırılma durumu bir süre sonra komikliğini kaybederek itici olmaya başlıyor. Ali Şenay karakteri ise bir “Arif” değil ne yazık ki…

Irina Ivkina’nın canlandırdığı Veronika karakteri ise bir kadın teması olmanın ötesine gidemiyor ve filme kattığı artı maalesef yok.

Neticede film Cem Yılmaz çıtasının ne yazık ki çok çok altında bana göre. Muhakkak ki içinizde filmi izlemeleri ardından beni eleştirenler olacaktır ancak ben diğer Cem Yılmaz filmlerinden ve de tek kişilik gösterilerinden aldığım keyfi Ali Baba ve 7 Cüceler’den alamadım.


Bol kahkahalı bir film izleme planınız var ise şimdilik Ali Baba ve 7 Cüceler ilk hedefiniz olmasın derim. Bu bir izleyen yorumudur acizane…  

FRAGMAN




18: KİTAP YORUMU: Küçük Aptalın Büyük Dünyası - Pucca Günlük 1. Kitap

Perşembe, Kasım 19, 2015
Küçük Aptalın Büyük Dünyası - Pucca Günlük 1. Kitap

Yazar: Pucca
Yayınevi : Okuyan Us Yayınları

“Tek istediğim, battaniyenin altında film çekeceğim değil, film izleyeceğim bir adamdı.”

Sanal dünyanın merak edilen ünlüleri raflarda yerini alıyor. Dizüstü Edebiyat Dizisi başlıyor. İlk kitap çılgınlar gibi takip edilen, Türkiye'de en fazla izleyicisi olan kişisel blog'un yazarı Pucca. Herkes onu ve yazacağı kitabı merak ediyordu.

“Aynaya son kez baktım, ‘Kızım PuCCa, Allah kahretsin seni, çok harikasın lan sen!' dedim.”

PuCCa çok ayıp!
PuCCa çok komik!
PuCCa âşık!
PuCCa beter bişi!

Ve sonunda, paparazziler peşinde koşmadığı halde her şeyi anlattı…

“PuCCa, aferin, iyi b*k yedin!”

Sayfa Sayısı: 368
Baskı Yılı: 2012

KİTAP YORUMU

Cahil Okur’dan herkese merhabalar…

Bugün sizlerle oldukça ön yargılarla başladığım ancak sonradan okumaktan zevk aldığım bir kitapla karşınızdayım. Kendisi de bir blog yazarı olan PuCCa’nın “Küçük aptalın büyük dünyası” kitabı az önce bitti.

Kitabı okumadan önce kitap hakkında yaptığım sohbetlerde; “O kız kitabı ya sen ne yapacaksın?” ya da “Kızın tek amacı evlilik ve oldukça argo yazılar yazmış” gibi yorumlarla karşılaştım. Açıkçası söylenilenler bir anlamda gerçekte olsa da, PuCCA’nın yazdıklarını tam anlamıyla kavrayamamışlar ya da görmek istememişler gibi geldi bana kitap bitince.

Elbette kitabın aşırı cinsel içerikli oluşu biraz tepki çekmesine neden olsa da PuCCa’nın da kitapta bahsettiği gibi normal yaşantıda toplumun yüzde 90’ının aklı zaten sürekli orada değil mi? Bunu inkar etmek ne yazık ki sadece toplumsal baskıdan kaynaklı bir durum.

Kitabın edebi anlamda katkısı tartışılabilir olsa da anlattıklarını ya yaşadınız ya duydunuz ya da şahit oldunuz diyebilirim. Gündelik yaşantı içerisinde sürekli şahit olduğunuz konuları PuCCa sizin göremediğiniz noktalardan size sunmakta.

Kitabın konusu en spoiler içermeyen anlatımıyla PuCCa’nın başından geçenler olarak yorumlayabiliriz. Orta ölçekli her Türk kızının başına gelen olaylar dizisi. Ancak öyle kendine bağımlı hale getiren bir anlatım varken, bazen PuCCa’ya üzülüyor, bazen de kitabı okurken garip gülme krizlerine girebileceğiniz için etrafınızdan deli damgası yiyebilirsiniz.

He bu arada “Ben erkeğim, bana ne kızın düşündüklerinden ya da yaşantısından… Ben empati falan yapamam elin karısıyla” diyorsanız, çok şey kaçırırsınız diyeyim beyler. Kitabı okurken birçok kendi mazimle karşılaştırıp; “Vay arkadaş demek bu hareketlerin anlamı buymuş” dediğim durumlarla karşılaştım.

Kitabın yazım dili ise oldukça basit ve anlaşılır. Bu anlamda da benden artı puan aldı diyebilirim. Kitaba ön yargılı olarak başlasam da şu anda kalan kitapları okumak için sabırsızlanıyorum. Hala okumamışsanız alın okuyun derim. Hiçbir kitabın cinsiyeti yoktur bana göre, bu kitabında cinsiyeti yok emin olun. 

Ya geçmişinizi tazelersiniz, ya da karşınızdakini daha iyi anlamanızı sağlar. Okuyun hiçbirşey kaybetmezsiniz. 


SEÇTİĞİM SÖZLER

  • “Bim bam bom çok şükür dostlar, benimde artık bir sevgilim var.” Ay bu şarkı da tam bir abazan şarkısı… Kırk yıl  sonra sevgili yapmış bunu da utanmamış şarkısını bestelemiş. (Sayfa 66)
  • Ne zaman çetele tutulur, o zaman anlaşılır alışverişin bittiği. (Sayfa 72)
  • İnan bana dürüstlük dediğin şey, her bokta işe yaramaz. (Sayfa 100)
  • Bir insanı kaybettiğini anladığında her şeyiyle iyi olarak aklına kazınıyor. Ve ancak kaybettiğinde, her yapılana bir bahane bulabiliyorsun.. (Sayfa 240)
  • Dahi anlamındaki “de” gibiyim yemin ederim, bir kelimenin bile anlamını değiştiremeyecek kadar salağım. (Sayfa 357)

DİĞER YORUMLAR

 Gül'ün Kitaplığı'nın Yorumu



Çekiliş sonuçlandı...

Çarşamba, Kasım 18, 2015
Cahil Okur'dan herkese merhabalar...

Bildiğiniz gibi geçtiğimiz aylarda verdiğim ara öncesinde bir çekiliş yapmaya karar vermiş ancak neticelendirememiştim. Bu nedenle katılım süresini uzatarak çekilişi yeniden yapma kararı almıştım.

Dün katılımlar son bulmuştu. Ne yazık ki istediği gibi bir katılım olmadı ancak yinede önem verip bu çekilişe dahil olan arkadaşlara teşekkür ederim.

Gelelim şimdi sonuçlara; dediğim gibi çekilişe sadece iki arkadaşım iştirak etti ve bunlar Şule Uzundere ile Meral Kuş. Meral Hanım'ın diğer şartları da yerine getirerek toplamda 5 çekiliş hakkı ile dahil oldu.
Sonuçlar aşağıdadır....



Kazanan arkadaşımızın önümüzdeki 24 saat içerisinde cahilokur@gmail.com adresine adresini ve iletişim numarasını mail olarak atması gerekmektedir. 

Umarım ilerleyen günlerde daha bol katılımlı bir çekiliş gerçekleştirebiliriz. 


17: KİTAP YORUMU: Ejderha Dövmeli Kız - Millennium #1

Salı, Kasım 17, 2015

Ejderha Dövmeli Kız


Yazar: Stieg Larsson
Çevirmen: Ali Arda
Yayınevi : Pegasus

41 ülkede rekor satış yapan kitaplarının başarısını göremeden 50 yaşında hayata veda eden İsveçli gazeteci Stieg Larsson'un zihne kazınacak sahneler, çarpıcı ve canlı karakterler, okurları adeta yerlerine çivileyecek sürükleyici bir kurgu ile her sayfasını ağır ağır ve dokuyarak yazdığı Millennium serisinin ilk kitabı Ejderha Dövmeli Kız'ı okuduktan sonra, Gefle Dagblad gibi 'bundan daha iyisi yapılamaz' diyebilirsiniz. Ama bu erken bir karar olabilir. Son sözü söylemeden ikincisini beklemenizi tavsiye ederiz.

"Olağanüstü… Okuyucular kitabı okurken yerlerinden bile kıpırdayamayacak."
-SUNDAY TIMES

"Bu kitabı okumaya başladığınızda, ilk adımı hiç atmamış olmayı dileyeceksiniz. Çevreniz kararacak ve kendinizi öykünün içinde bulacaksınız…"
-BILD AM SONNTAG

"Bu kitap kendisi için söylenen her bir övgü sözcüğünü hak ediyor… Üçlemenin geri kalan iki kitabı bunun yarısı kadar bile iyi olsa, Larsson bize müthiş bir miras bırakmış olacak."
-SHARON WHEELER

"Larsson'un bu kitabı saatli bir bomba gibi..."
-BOB CORNWELL

"Hipnotize edici."
-USA TODAY

"Tam bir dinamit."
-LIZ SMITH

"Çılgınca… Müthiş bir gerilim."
-THE WASHINGTON POST

"Büyük bir açlıkla okunacaktır…"
-OBSERVER

"Larsson'un kitapları hayatımız için bir tehlike oluşturuyor. Parklar okuyucularla tıka basa dolacak, çalışma dünyası altüst olacaktır. Bütün bunların nedeni hiç kimsenin kitabı elinden bırakamamasıdır."
-BAMS

Sayfa Sayısı: 648
Baskı Yılı: 2014

KİTAP YORUMU


Herkese Cahil Okur’dan merhabalar…

Millennium Serisi çıkalı bir hayli zaman oldu, ancak benim henüz ilgi alanıma girmesi nedeniyle ilk kitabı yeni bitirdim. İlk kitap hepinizin bildiği gibi Ejderha Dövmeli Kız.
Kitabın ilk sayfalarında, ki bu takriben ilk 100 sayfa kadarı, sizi kendine çekmediğini gerçeğini kabul etmek gerekiyor. Ancak yeterli sabrınız varsa meyvesini alacağınızdan eminim.

Mesleğimin de etkisi ile birlikte Mikael Blomkvist’in favori karakterim olduğunu söylemem gerekiyor sanırım.  Lisbeth Salander da elbette can alacı karakterlerden bir tanesi. Yaşlı kurt Henrik Vanger ise kötü listemde yer almakta…

Kitabın konusuna girip henüz okumamış olanların (Kaldı mı bilmiyorum ama…) heveslerinin kaçmasını istemiyorum. Genel olarak konu üzerinde bir değerlendirme yapmak gerekirse; bazı noktalarda kitabın sonunu veyahut olayların gidişatını tahmin edebilseniz de etkileyici bir anlatım nedeniyle elinizden düşürmeyeceğiniz bir kitap olacağına eminim. Konu sizi kendine çekmekte oldukça başarılı. Anlatım esnasındaki özellikle Lisbeth Salander’in olduğu bölümlerdeki bazı cinsel içerikli paragrafların beni rahatsız ettiğinin de altını çizmem gerekiyor.

Kitap okuduğum sırada aklımdan geçen bir diğer düşünce ise Ejderha Dövmeli Kız’da geçen olaylar ve Lisbeth ile Mikael’in bu olayları çözmek için uğraşları bana Sherlock Holmes ve Dr. Watson’ı hatırlattı. Her iki ikilinin de beraber yaptıkları işlere hayran kaldığımı belirtmem gerekiyor.

Kitabın birde film uyarlaması olduğunu biliyorsunuzdur. Kitabı okurken gözümde canlandırdığım karakterlerle, filmde gördüğüm karakterlerin birbirleri ile alakası olmaması beni şaşırtmadı açıkcası. Her kitap uyarlamasında aynı sıkıntıları yaşıyorum. Sanırım sinematik bir gözüm yok :D

Son olarak da şunu söyleyerek değerlendirmeme son vereyim; kitabın baskı kalitesini ne yazık ki beğenmedim. İçersindeki İngilizce bölümler, ki bu tip bölümleri hiçbir kitapta tasvip etmedim, beni biraz rahatsız etti. Yine de heyecanı ve bilmeceleri seven okurların mutlaka edinip okuması gereken bir kitap diye düşünüyorum.

NOT: Kitap Çiko’ya aitti. Kendisi böle kitaplar okumaz aslında. Bunları da gaza gelip almış ve okumamış söylediğine göre… :D


SEÇTİĞİM SÖZLER


  • Aldığı İslami terbiyeyi düşündü, dışlanmışlara yardım etmek tanrısal bir görevdi. (Sayfa 51) 
  • Henrik Vanger – Sana parayla asla satın alamayacağın bir şeyi verebilirim. Sana Hans – Erik Wenneström’ü verebilirim. Bu sırrı çöz, o zaman mahkemede aldığın yenilgiyi yılın röportajına dönüştürebilirsin. (Sayfa 138)
  • Lisbeth: İnsanların her zaman bir sırrı vardır. Önemli olan bunların ne olduğunu ortaya çıkarmaktır. (Sayfa 146)
  • Henrik Vanger: Akrabalığın sevginin garantisi olmadığını keşfettim. (Sayfa 154)
  • Henrik Vanger: Kaybedeceğin kesinken asla savaşa girme. (Sayfa 178)
  • Henrik Vanger: Neticede, kardeşlerimin üçü, başka alanlarda ne kadar sağlıklılardı bilemem ama politik anlamda hastaydılar. (Sayfa 200)
  • Lisbeth: Geriye bir tek her zaman yaptığını yapmak kalmıştı; işi kendinin üstlenmesi ve kendi sorununu kendisinin çözmesi. Bu kesinlikle tek alternatifti. Yani Bjurman’ın sonu hayırlı olmayacaktı. (Sayfa 265)
  • Lisbeth: Bilgi iktidardır. (Sayfa 367)
  • Albay Adolfsson: Düşmanın silahının ne kadar iyi olduğunun önemi yok. Seni göremezse vuramaz. (Sayfa 459)
  • Martin Vanger: Ölüm, misafirliğin sonu oluyor. (Sayfa 499)


DİĞER YORUMLAR

Janewampirob'un Yorumu
Beyaz Kitaplık'ın Yorumu
Kitap Kurdunun Kitaplığı'nın Yorumu


Blogger tarafından desteklenmektedir.