YOLO Dünyası için Geri Sayım Başladı!

Cuma, Aralık 09, 2016

haydar-colakoglu-yolo-uygulama

Ulaşımda En Pratik Yol O!  sloganı ile yola çıkan ve Uber’in karşılaştığı en güçlü rakip olan girişim YOLO için geri sayım başladı. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de yoğun ilgi gören şehir içi, konfor ve kaliteyi birleştiren yolculuklar sağlayan platformlara bir yenisi daha ekleniyor. Kısa süre içinde hayatımızda farklı bir yer edinmeyi hedefleyen girişimin adı YOLO.

YOLO, şehir içinde lüks segment araçlar ile şehir içi VIP taşımacılık hizmeti veren ve sektöre çok iddialı girerek diğer rakiplerine nazaran çok farklı iş modeli ve kazanç vaat eden bir mobil uygulama. Dünyada Uber modeli olarak bilinen mobil uygulamanın Türkiye versiyonu olarak planlanmış olan YOLO, uzun süren Ar-Ge çalışmaları sonucunda ortaya çıkmış.

YOLO’yu dünyadaki benzerlerinden farklı kılan en önemli özellik TR’de hukuksal altyapısının sağlamlığı ve farklı kazanç modelleri. YOLO, hem kullanıcılara, hem de iş ortaklarına sağladığı yeni nesil bir iş modeli ile kısa sürede yola çıkıyor.

haydar-colakoglu

YOLO, TEB Holding ve Çolakoğlu Grup Yönetim Kurulu Üyesi Haydar ÇOLAKOĞLU başkanlığındaki güçlü yatırımcı ve yönetim kadrosu ile de dikkat çekiyor. Yönetim kademesindeki 12 kişilik tecrübeli ekibin, 1 yıl süren çalışmaları sonucu ortaya çıkardıkları YOLO, şehir hayatına yeni bir soluk getirmeyi planlıyor. 

haydar-colakoglu-teb-genel-mudur

haydar-colakoglu-teb

haydar-colakoglu-teb-genel-mudur

Ulaşımdaki zorlukları keyif ve konfor ile çok uygun koşullarda sunmayı hedefleyen ekip adına konuşan YOLO Yönetim Kurulu Başkanı Haydar ÇOLAKOĞLU şunları söyledi;

“Günümüzde temel ihtiyaçlarımızdan biri olan şehir içi konforlu seyahatin hızlı, güvenli ve ucuz olarak sağlanabilmesi başlangıç noktamızdı. Bununla birlikte, kayıt dışı kalan birçok seyahatin kayıt altına alınarak vergilendirilmesi, sektörde hukuksal altyapının sağlamlaştırılması yeni düzende yeni normallere alışan bizler için çok önemli. İşlerimize teknolojiyi en verimli şekilde entegre etmek hem kullanıcılarımıza hem de iş ortaklarımıza yüksek kazanç sağlayacaktır.

YOLO yüzde yüz yerli yapım bir uygulamadır. Amaçlarımızdan biriside bu iş modelini hızlı bir şekilde ülke dışında da kullanılan bir marka yapmaktır. YOLO’nun temel felsefesi bundan ibarettir. 

Kendi kurucularımızın sağladıkları desteklerin yanında, henüz başlangıç aşamasında iken Los Angeles merkezli bir yatırım şirketinden 16 milyon dolar değerleme ile bir kısım yatırım aldık. Kendileri ile yaptığımız çalışmalar sonucunda da “you only live once” baş harflerinden oluşan YOLO isminde karar kıldık. Bunun yanısıra Los Angeles, San Francisco, Londra ve Zürih merkezli yatırımcı grupları ile de görüşmelerimiz devam etmekte. Bu güç birliği platformu ile hem UBER gibi bir dünya devine rakip olacak, hem de Türkiye’den bir dünya markası çıkartabilmek için çalışacağız.

haydar-colakoglu-yolo-turkiye

Başlangıç gününde 300’ün üzerinde araç ile hizmet verecek olan YOLO ile kullanıcılar, tek tuş ile araç çağırabilecek, ulaşım ücretlerini kredi kartları ile ödeyebilecekler. Araçta unuttukları herhangi bir eşyanın güvende olduğunu bilecekler. Yıl sonu hedefimizde 1000’i aşkın araçla hizmet vermek var.

Bu uygulamaların yanısıra yolcularımızı çok özel kampanyalardan da faydalandıracağız. Farklılıklarımız, ilk günden bu ayrıcalıklar ile görülecek. Kasim ayında acilacak beta surumu ile İstanbul`un bazi seckin mekanlarinda yapilacak test surusleri ile hizmete baslayacak olan uygulama üzerinden özellikle tanıtım günlerimizde kayıt yaptıran yolcularımıza 15 Aralık - 4 Ocak tarihleri arasında ücretsiz ulaşım hakları, çeşitli promosyonlar sağlayacağız. Açılışa özel bu kampanya gibi birçok büyük kurumdan da kampanya desteği alan YOLO ile yolculuklarınızın standartları değişecek. YOLO’yu hepinize tavsiye ediyorum. YOLO dünyasına hoş geldiniz.”

GooglePlay ve AppStore dan indireceğiniz uygulama sayesinde YOLO dünyasında siz de yerinizi alın. Detaylı bilgi ve iletişim için www.yolo.com.tr adresinden YOLO’ ya ulaşabilir @yolo_turkiye Instagram adresinden de takip edebilirsiniz.

 

Bir boomads advertorial içeriğidir.

6 FİLM YORUMU : Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları

Cuma, Aralık 09, 2016
Film Yorumları, Kitap Uyarlaması Filmler, Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları, Ransom Riggs, Tim Burton,
Vizyon tarihi: 30 Eylül 2016 (2s 3dk)
Yönetmen: Tim Burton
Oyuncular: Eva Green, Asa Butterfield, Samuel L. Jackson devamı
Tür: Macera, Aile, Fantastik
Ülke: Abd, Belçika, İngiltere

SENARYO

Senarist: Jane Goldman
Orijinal fikir: Ransom Riggs

MÜZİKLER


Besteci: Michael Higham
Besteci: Matthew Margeson

FİLMİN KONUSU


Küçük Jacob ipuçlarını izleyerek gizemli bir adaya gider. Bu adada Miss Peregrine's Home For Peculiar Children adında bir evin kalıntılarını bulur. Evin içini gezdikçe evde bulduğu şeylerin inanılmaz güçlere sahip olduğunu keşfeder ve onları kurtarmak ister. Fantastik filmin yönetmenliğini Tim Burton üstleniyor. Ransom Riggs'in romanından uyarlanan Miss Peregrine's Home For Peculiar Children'ın senaristi Jane Goldman. Filmin başrollerinde Eva Green, Asa Butterfield, Samuel L. Jackson, Allison Janney, Chris O'Dowd gibi isimler yer alıyor.

FİLM YORUMU


Cahil Okur’dan herkese merhabalar.

Bu gün ne yazık ki iyi bir yorum ile karşınızda olamayacağım. Neden mi? Kitabını büyük bir heyecanla okuduğum Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları Filmini izledim!!! Lakin bu kadar kötü bir uyarlama daha önce izlediğimi hatırlamıyorum. Halbuki fragmanları izlerken ne kadarda umutluydum.

Filmi anlatmak bile gelmiyor içimden. Neresinden başlasam ne söylesem gerçekten bilmiyorum. Bir kere filmi izleyenler “Kitap bunları mı anlatıyormuş, ikinci film öncesi kitabını okuyayım bari!” gibi düşüncelere kapılmasın. Kitap ile film o kadar alakasız ki!

Ana karakterimiz Jacop kitaba göre Emma’ya aşık ki büyükbabasının da aşkı kendisi. Jacop ve dedesi arasındaki benzerlik Emma’nın ona aşık olmasını sağlıyor hatta. Bu çelişkileri kitapta görebiliyorsunuz. Lakin filmde Emma’nın yerini Olive alıyor! Bunu gördüğüm an hemen koşup kitaba baktım. “Nasıl yani ya?” dedim birkaç dakika kendi kendime.

Bu noktadan sonra filmi kapatma isteğim artsa da “hadi bakalım izleyeyim de daha ne kadar saçmaladılar göreyim” dedim. O kadar saçmalamışlar ki Ransom Riggs’in nasıl oldu da bunlara izin verdi anlamadım açıkçası.

Hadi filmin devamını çekmek gibi bir niyetiniz yok bunu anlarım, hikayeyi de hızlandırmanız gerekir (Son kitabı henüz okumadan bunları söylüyorum) ancak aradaki onca ayrıntıyı nasıl bu kadar kolay bir şekilde söküp atabildiniz hikayeden.

İkinci kitabı okuyanlar bilir, Jacop ve arkadaşları adadan kayıkla ayrılıyor, filmde ise denizin dibindeki gemiyi Olive hava gücüyle çıkartıyor. Hikaye o kadar hızlanmış ki tüm “Kuşlar” ı kurtarıyorlar. Baron ölüyor vs… Ha bu arada kitapta Baron diye biri de yok!

Gerçekten yorum yapma isteği dahi bırakmadılar bende. Son zamanlarda izlediğim en kötü kitap uyarlaması filmdi. Hem senarist Jane Goldman’ı hem de o güzel hikayesinin bu kadar değiştirilmesine izin veren Ransom Riggs’i esefle kınıyorum. Gerçekten sınıfta kaldılar!


54: KİTAP YORUMU : Komik Bir Hikaye

Perşembe, Aralık 01, 2016
Komik Bir Hikaye, Ned Vizzini, 9789759999278, It's Kind of a Funny Story, Ebru Sürmeli, Go Kitap, Roman, Edebiyat, Kitap Yorumları,




Kitabın Adı: Komik Bir Hikaye
Yazar: Ned Vizzini
Baskı Tarihi: Ocak 2016
Sayfa Sayısı:448
ISBN:9789759999278
Orijinal Adı:It's Kind of a Funny Story
Çeviri:Ebru Sürmeli
Yayınevi:Go Kitap
Kitabın Türü:Roman, Edebiyat

KİTAP HAKKINDA


New York şehri sakinlerinden on beş yaşındaki Craig Gilner hayatta başarılı olmaya kararlıdır. Bunun için de önce doğru liseye, sonra doğru üniversiteye, sonra da doğru işe girmelidir. Ama olaylar hiç de umduğu gibi gelişmez ve Manhattan’ın en zorlu liselerinden birine kabul edilmesiyle birlikte hayatı çekilmez bir hal alır. Depresyona giren Craig yemek yiyemez, uyuyamaz ve bir gece kendini öldürmeye karar verir.

İntihar kararıyla birlikte acil servisin yolunu tutan Craig kendi isteğiyle psikiyatri kliniğine yatar ve seks bağımlısı travesti, makasla yüzünü kesen genç kız, yerçekiminden korkan çocuk gibi birbirinden ilginç karakterlerden oluşan hastaların arasına karışır. Craig burada, onu yiyip bitiren endişelerinin kaynağıyla yüzleşme fırsatı yakalayacaktır.

KİTAP YORUMU


Cahil Okur’dan herkese selamlar…

Ayın ikinci kitabı ile karşınızdayım. Yıl sonu yaklaşırken ne yazık ki geçtiğimiz yılın çok gerisinde kaldığım bir aşikar. Bakalım kaç sayfa okumuş olacağım ya da kaç kitap. Lafı uzatmadan hemen “Komik Bir Hikaye”nin yorumuna geçiyorum. İyi okumalar şimdiden.

  1. İçerik Yorumu

Kitaba büyük umutlarla başlıyorsanız şimdiden diyeyim ilk sayfalarda istediğinizi bulmanız biraz zor. Benim gibi sizde “Gene o hiçbir şey vermeyen gençlik kitaplarından biri mi acaba?” sorusunu sorarken bulabilirsiniz kendinizi. Lakin ilerleyen sayfalarda durumun böyle olmadığını anlayacaksınız onunda sinyalini vereyim.

Gerçekten Craig’in başına gelenleri ve onun düşündüklerini birçok defa bizlerde ergen olduğumuz dönemlerde düşünmüşüzdür. Özellikle intihar hakkındaki bölümlerde “Evet ya bende böylesi saçma düşüncelere girmiştim” dediğim oldu. Ancak sonrasında yaşadıkları ve bizlere aktardıklarında alınacak bir hayli ders olduğu kanısındayım.

Özellikle intihar hattını araması sonrası yaşananları ve kendi kendine durumu ile ilgili yaptığı yorumları sağlam kafayla düşünmenizi tavsiye ediyorum sizlere. Benim için “kafa açan” bir kitap olarak hafızama yer etmesine sebep oldu diyebilirim.

İşin kısası Ned Vizzini herkesin başına gelen veya gelebilecek olayları, herkesin göremediği bir şekilde işlemiş. Alınacak dersler olduğuna inandığım bir eser oldu. Okunması gereken kitaplar listesindeki yerini aldı.

İçerik Puanım 5 üzerinden 4,7

  1. Yazım Dili Yorumu

Ned Vizzini’nin yazım stilini oldukça beğendim. Kitabın içeriği akıcı ve kişiyi bunaltmayan bir yapıya sahip. Eğer iyi bir okuyucuyum diyorsanız, ki ben buna hayır diyorum kendi adıma, kitabı oldukça kısa bir sürede sonlandırabilirsiniz.
Çevirmen Ebru Sürmeli’yi de takdir ederim. Geçekten kullanılan deyimlerin Türkçe karşılıkları olabilecek deyimler “cuk” diye oturmuş yerine.

Yazım Dile Puanım 5 üzerinden 4,5

  1. Yapısal Yorum

Benim için hem iyi hem de kötü bir arada. Go Kitap! ın kitaplarının tasarımlarını gerçekten çok beğeniyorum. Lakin bu kadar fazla tashih hatası olması beni üzüyor.  Bu nedenle kitapla ilgili en fazla puan kırdığım kısım sanırım burası olacak. Yine de bu güzel eser için Go Kitap! a teşekkür ederim.

Yapısal Durum Puanım 5 üzerinden 4

SEÇTİĞİM SÖZLER

Bu kitaplar ciltli olmak zorundadır. Deli doktorlarının muayenehanesinde, karton kapaklı kitap bulamazsın. (Sayfa 14)

Yataktan uzun süre çıkmazsanız, birileri gelip yatağınızı elinizden alır. (Sayfa 18)

Bir insanın yiyecekle olan ilişkisi, onun hayatla kurabileceği en önemli ilişkidir. İnsanın annesi babasıyla olan ilişkisinin bu kadar önemli olduğunu sanmıyorum. (Sayfa 36)

Kolaydı. Bu tür şeyler her zaman kolaydır. Büyüklerin yapmamanızı söylediği şeyler, her zaman en kolayıdır. (Sayfa 93)

Çocukken kendini öldürmeyi düşünmeyen var mıdır? Böyle bir dünyada büyüyüp de kendini öldürmeyi düşünmemek mümkün müydü? (Sayfa 107)

Bir başka hayatım olacaksa, geçmişte geçmesini dilerdim. Geleceğin kolay olacağını sanmıyordum. (Sayfa 138)

Yaşamanın iyi hissetmekle alakası yok. Önemli olan görevini yerine getirmek. (Sayfa 163)

Şu an okuduğum Hayvan Çiftliği'ndeki gibi. Bütün hayvanlar eşit yaratıldılar ama bazıları diğerlerine göre daha eşit, değil mi? Burada, gerçek dünyada, bütün eşitler hayvan yaratılmış ama bazıları diğerlerine göre daha hayvan. (Sayfa 204)


"Hayat iyileştirilmez, Bay Gilner, idare edilebilir." (Sayfa 238)

Düşler siz uyanıp onları gerçekleştirene kadar düş olarak kalır. (Sayfa 287)

Kimse dinlemiyormuş gibi şarkı söyleyin ve kimse bakmıyormuş gibi dans edin. (Sayfa 336)

"Seni üçkağıtçı"
"Ben de adamım sonuçta"
"Ben erkeklerden nefret ediyorum"
"İyi de adamlar farklı..."
"Belki, bir parça." (Sayfa 370)

İnsan gerçeği dile getirdikçe güçleniyordu. (Sayfa 419)


Özgür bir insandım. evet, reşit değildim ama insan hayatının 1/4'ünü çocuk olarak geçiriyordu, o yüzden en iyisi tadını çıkarmaktı belki de. Özgür bir çocuktum. (Sayfa 446)

Diriliş: Ertuğrul – 3. Sezon 66. Bölüm İncelemesi

Pazartesi, Kasım 28, 2016

Diriliş, Diriliş 65. Bölüm, Diriliş 65. Bölüm inceleme, Diriliş 66. Bölüm, Dizi, Dizi Yorumları, Ertuğrul,
Cahil Okur’dan herkese selamlar…

Geç kalan bir bölüm yorumlaması ile karşınızdayım.  Yeni bölümümüze İbnü’l Arabi’nin “Beyin mahareti belanın sağdan mı soldan mı yaklaştığını bilmekten geçer” öğüdüyle başladık. Tam bu sahne de Ertuğrul’un bir Simon’a bir Ural Bey’e bakışı ise oldukça güzel bir ayrıntıydı. Lakin bu sefer bela iki taraftan birden gelmekte ne yazık ki…

Bölümde ilk dikkat çeken nokta Ertuğrul’un Söğüt hakkında yaptığı açıklamaydı bana göre. Osmanlı Devleti’nin temellerinin atıldığı Söğüt’ün öneminden bahseden Ertuğrul’un gelecek bölümlerde burayı alma adına yapacağı hamleleri izlememiz mümkün olabilecek gibi.

Ancak konuyla ilgili konuştuğum bazı arkadaşlarım dizinin oralara kadar sürmeyeceğini ifade ediyor. Şimdilik bilemiyorum ama umarım devam eder.

Diriliş, Diriliş 65. Bölüm, Diriliş 65. Bölüm inceleme, Diriliş 66. Bölüm, Dizi, Dizi Yorumları, Ertuğrul,

Turgut Alp hakkındaki tahminim doğru çıktığını görmek güzel. Kendisinin obaya ihanet edeceğini zaten hiç düşünmemiştim. Lakin bu sefer Ertuğrul olmadan oyun kurması ise Turgut Alp karakterinin etkinliğinin giderek artabileceğinin bir göstergesi.

Diriliş, Diriliş 65. Bölüm, Diriliş 65. Bölüm inceleme, Diriliş 66. Bölüm, Dizi, Dizi Yorumları, Ertuğrul,

Turgut’un Maria ile olan çekişmeleri ise izlemeye değer. Maria, Turgut’a oyun kurarken, Turgut zaten Maria’ya oyun oynamakta. Bu bağlamda Simon içinde çember giderek daralmakta ki Ertuğrul’un onun işini sezon sonuna kadar görmeyeceğini düşünüyorum.

Bu arada Bamsı’nın Turgut’un hain olmadığını öğrendiği sahnedeki haline bayıldım. Gerçekten bu adamın bu tip davranışları diziyi farklı bir boyuta geçiriyor bence. O epik tarzdan kopup daha karmaşık ve bizden hale gelen bir dizi oluyor bir anda.

Diriliş, Diriliş 65. Bölüm, Diriliş 65. Bölüm inceleme, Diriliş 66. Bölüm, Dizi, Dizi Yorumları, Ertuğrul,

Bu bölümde değinilmesi gereken bir diğer nokta ise sanırım Aslıhan’ın Ertuğrul’a olan duyguları. Şu aşk işini bir sokmasınız şu işlere süper olacak gerçekten. Bu durum dizinini bayan izleyicileri için olduğu o kadar aşikar ki. Şu var kİ bu kadar Hak yolunda olan insanların bu kadar ahlaka mugayit işler düşünmesini anlamıyorum. “Muhteşem Yüzyıl” tadı alıyorum konu ne zaman kadın-erkek ilişkileri olsa.

Son olarak Sadettin Köpek yine sahnede. Beklediğim buydu ama şunu da söylemeden edemeyeceğim muhakkak ki yine paçayı sıyıracaktır. Gelecek bölüm fragmanı da bunun sinyallerini veriyor zaten.

Diriliş, Diriliş 65. Bölüm, Diriliş 65. Bölüm inceleme, Diriliş 66. Bölüm, Dizi, Dizi Yorumları, Ertuğrul,

Son olarak gelelim dizinin hatalarına… Ne yazık ki bu kadar güzel bir dizi, birçok tarihsel hatayla dolu. Aynı zamanda sinematografi hataları da mevcut. İşte onlardan biri; Simon’un mektup yazarken kalemin kağıda değmiyor oluşu acaba sadece benim mi dikkatimi çekti. Diğer bir konu ise mürekkebin o denli hızlı kuruması o devir için mümkün değilken Simon hemen mektubu mühürledi ki bence bu da dikkatli izleyiciler ile dalga geçmekten başka bir şey değil.

Diriliş, Diriliş 65. Bölüm, Diriliş 65. Bölüm inceleme, Diriliş 66. Bölüm, Dizi, Dizi Yorumları, Ertuğrul,

Bir diğer hata ise zaten Güzdüz’ün ölümü. Kayı ve Candar Beyliği kadınlarının saldırıya uğradığı sahneyi gördünüz. Normalde Osman Bey’in kardeşi olan Güzndüz'ün zaten ilk çocuk olarak doğması bir hatayken şimdi de öldürdüler küçük yaşta. Hoş belli değil henüz daha ama büyük ihtimal öldü. Nasıl öldüğünü de anlamazsak da bu da bir hata olarak karşımıza dikilmiş durumda.


Şimdilik bu kadar haftaya görüşmek dileğiyle…. 

Diriliş: Ertuğrul – 3. Sezon 65. Bölüm İncelemesi

Perşembe, Kasım 17, 2016

Dizi, Dizi Yorumları, Diriliş, Ertuğrul, Diriliş 65. Bölüm, Diriliş 65. Bölüm inceleme, Diriliş 66. Bölüm
Cahil Okur’dan herkese selamlar…

Yeni yayın dönemine gireli fazlaca bir zaman olmadan geçtiğimiz sezon aklımda olan lakin bir türlü yapamadığım bir Türk Dizisi’nin incelemesini sizlerle paylaşmak istiyorum. İzlediğim ender Türk dizilerinden biri olan Diriliş Ertuğrul dizisi ile karınızdayım.

Diziyi ne kadar takip ettiğinizi bilmiyorum lakin ben oldukça beğeniyorum. 3. sezon ile birlikte oyunculuklar noktasında bazı hoşlanmadığım konular olsa da yine de severek takip ettiğim dizilerden biri olmaya devam ediyor Diriliş dizisi.

Dizi, Dizi Yorumları, Diriliş, Ertuğrul, Diriliş 65. Bölüm, Diriliş 65. Bölüm inceleme, Diriliş 66. Bölüm
Lafı uzatmadan hemen az önce sonlanan 65. Bölüm ile ilgili incelememi sizlerle paylaşmaya başlayayım. Beklediğim gibi Candar Bey ile Ertuğrul arasında ticari bir ortaklık oluştu. Bu noktada her ikisi de anlaşmanın altındaki gizli nedeni bilseler de şimdilik sessiz kalma kararındalar. Lakin Candar Bey’in oğlu Ural Bey ve Çolpan Hatun bu ittifakı bozmak adına ellerinden geleni yapacaklarına eminim.

Diğer taraftan Simon’un Alaeddin’in adamını bulma çabaları zekice bir oyun ile alt edildi. Belediğim gibi Kurt postunun altından Doğan Alp çıktı. Lakin Doğan’ın görevi noktasında halen bir ipucu bulunmuyor. Daha büyük bir sebep için şimdilik obadan uzak kaldığına eminim. Bu sürenin artması Halime Sultan ile Balçiçek’i daha birçok defa karşı karşıya getirebilir.

İzleyenlerinizin dikkatini çekti mi bilmiyorum lakin Turgut Alp’in bu değişimi de bana oyun gibi geliyor. Yaralanması ardından Ertuğrul Bey, Simon’un yakınında bir adamının olmasının iyi olacağını belirterek kendisini handa bırakmıştı. Ertuğrul Bey ile Turgut Alp arasında gizli bir bilgi alışverişi gelecek bölümlerde ortaya çıkabilir. Bunu 66. Bölüm fragmanında gösterilen Turgut Alp ile Bamsı arasındaki kavga görüntülerine rağmen söylüyorum. Sadece ikisinin bildiği bir durum olduğundan eminim bile diyebilirim.

Bu sezon diziye girmiş ve benim favorilerimden biri olan Haçaturyan Usta’ya gelirsek; kendisi sonunda altını buldu. O dönemde gerçekten Anadolu’da böylesi bir altın arama durumu var mıydı bilmiyorum. Lakin onca uğraş sonrası bulunan bu altın yatağı obayı refaha kavuşturma adına ciddi bir adım olacaktır.
Dizi, Dizi Yorumları, Diriliş, Ertuğrul, Diriliş 65. Bölüm, Diriliş 65. Bölüm inceleme, Diriliş 66. Bölüm

Bu sezon favorilerimden bir diğeri olan Aliyar Bey’e de dikkat çekmekte fayda var. Gerçekten de isminin anlamı gibi ulu bir kimse olduğunu geçtiğimiz bölümlerde kanıtlayan bir karakter. Hz. Ali’yi kendisine rehber seçtiğini kaftanından ve taşıdığı Zülfikar benzeri kılıç ve kamadan anlamak mümkün. İlerleyen bölümlerde Ertuğrul’u da vazifelendiren o meşhur ihtiyarlar tarafından görevlendirilmiş bir kimse çıkma durumu yüksek. Artuk Bey gibi obasından vazgeçip Ertuğrul Bey’e de katılabilir.


Genel anlamda 65. bölüm oldukça güzel ve heyecanlıydı. İlerleyen bölümlerde daha fazla Alpleri izleyeceğimizden eminim. Glecek hafta yayınlanacak 66. Bölüm ile ilgili olarak şunu söyleyebilirim, işler genel anlamda Ertuğrul’un istediği gibi  ilerleyecektir. Yaşanan kavgalar ve o ağır lafların (fragman bazında konuşuyorum bunları) sadece Simon Efendi’yi kandırmak için olduğuna eminim.


66. Bölüm Fragmanı



53: KİTAP YORUMU : Gölge Şehir - Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları Serisi 2

Pazartesi, Kasım 14, 2016
Kitabın Adı: Gölge Şehir - Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları Serisi 2
Yazar: Ransom Riggs
Baskı Tarihi: Nisan 2016
Sayfa Sayısı: 440
ISBN: 9786053755456
Orijinal Adı: Hollow City
Çeviri: Aslı Dağlı
Yayınevi: İthaki Yayınları
Kitabın Türü: Roman, Fantastik, Edebiyat

KİTAP HAKKINDA


Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları'nın Macerası Gölge Şehir'de Devam Ediyor!

3 Eylül 1940.

On tuhaf çocuk, ölümcül canavarlardan oluşan bir ordudan kaçıyor. Ve onlara Yardım edebilecek tek kişi var, o da bir kuşun bedenine hapsolmuş durumda.

Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları'nda başlayan olağanüstü yolculuk, Jacob Portman ve arkadaşlarının, dünyanın tuhaf başkenti olan Londra'ya yaptıkları yolculukla devam ediyor. Orada, müdireleri Bayan Peregrine'e yardım etmenin bir yolunu arayan tuhaf çocukları, savaş yüzünden yaralanmış bu şehrin karanlık köşelerinde korkutucu sürprizler bekliyor. Serinin ikinci kitabı Gölge Şehir de merak uyandıran eski fotoğraflarla heyecan verici bir hikâyeyi bir araya getiren, eşsiz bir kitap. Gölge Şehir'e yapılacak bu yolculukta siz de yerinizi ayırın!

“Gergin, duygusal ve tuhaf mı tuhaf. Fotoğraflar ve metin birbirini tamamlayarak unutulmaz bir hikaye yaratıyor.”

– John Green, Aynı Yıldızın Altında'nın çoksatan yazarı

“Tuhafın tadını almışları heyecanlandıracak bir macera…”

– Kirkus Reviews

“İlk kitabın hayranları, bu kitabın içindeki ganimetlere bayılacak.”

– School Library Journal

“Güçlü bir devam kitabı, ilki kadar sürükleyici ve bağımlılık yaratıcı.”

– Hypable

KİTAP YORUMU


Cahil Okur’dan herkese selamlar…

Çok çok uzun bir zaman sonra yeniden buralara dönmüş bulunuyorum. Buralardan kopmak istemiyorum ama kimseye de bu konuda söz vermeyeceğim. İnşallah her şey istediğim gibi gider ve içerik yayınlamaya devam ederim.

  1. İçerik Yorumu
“Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları” serisinin 3. kitabı yayınlanmışken ben henüz daha 2. kitabı okuyabilmiş durumdayım.  İlk kitaba göre biraz daha heyecanın üst seviyede olduğu bir kitaptı diyebilirim.

Öncelikli olarak olayların akışı ilk kitaba nazaran daha tahmin edilemez ve sürükleyiciydi. Birçok yerde olayları takip ederken “İşte bundan sonra da bu olacak?” gibi çıkarımlar yapsam da genelde ters köşeye yattığım itirafında bulunmam lazım. Bu anlamda hepinizin hoşlanacağı bir kitap olacağından eminim.

Sevgili kahramanımızın bu kitapta artık “tuhaflar”ın dünyasına daha da alıştığını ve olaylar karşısında o ilk kitaptaki şaşkınlığını geride bıraktığını görüyoruz. “Gölge Şehir”e yapılan yolculuk esnasında çok fazla mesafe alınması ve bu yollarda karşılaşılan “tuhaf” ve tuhaf olmayan kişi sayısının fazlalığı bazen sizi yorsa da akıcılık her zaman tam deminde seyrediyor.

İçerik anlamında kötü veya eksik olarak nitelendirilebilecek pek fazla bir şey olmamakla birlikte sadece “geçit”ler nedeniyle bazen zaman ve mekanı çözmekte sıkıntı yaşayabileceğinizi ifade etmekte fayda var.

Son olarak da küçük bir ön bilgi vereyim size; bildiğiniz gibi ilk kitabımızda Bayan Peregrine kuş suretine hapsolmuştu. Bu olayın gizemi çözüldüğünde gerçekten çok şaşıracak ve aklınızda yepyeni sorular oluşacak.

İçerik Puanım 5 üzerinden 4,5

  1. Yazım Dili Yorumu

İlk kitabın yorumunda bu konuda ne yazdıysam aynen geçerlidir. Ransom Riggs’in yazımı ve  Aslı Dağlı’nın çevirisini oldukça beğendim. Her ikisine de teşekkür etmek lazım.

Yazım Dile Puanım 5 üzerinden 4

  1. Yapısal Yorum

İthaki Gölge Şehir’de de kalitesini göstermiş. Baskı kalitesi ve kitabın yapısal özellikleri oldukça iyi. Kitabı uzun süre arabada taşımam ve farklı nedenlerle biraz yıpratmış olsam da bana dayanabildiğini ve hala ayakta olduğunu söyleyebilirim.
Sadece kapak resminde neden bu kızın kullanıldığını anlayamadım. Hikayede oldukça küçük bir yeri var.

Yapısal Durum Puanım 5 üzerinden 4,5

SEÇTİĞİM SÖZLER


"Nasılsın?" diye sordu.
Bu sorunun yanıtını verebilmek için lise düzeyinde matematik bilmek ve tartışmak için de en az bir saat gerekliydi. (Sayfa 49)

Konu hayattaki büyük şeyler olduğunda tesadüf diye bir şey yoktur. Her şeyin bir sebebi vardır.Burada olmanın bir sebebi var ve o, başarısız olup ölmek değil. (Sayfa 51)

Ne kadar garip diye düşündüm, nasıl oluyordu da hayallerimizle kabuslarımızı aynı anda yaşamayı beceriyorduk? (Sayfa 160)

Ne kadar garip diye düşündüm, nasıl oluyordu da hayallerimizle kabuslarımızı aynı anda yaşamayı beceriyorduk? (Sayfa 160)

Onlar geçmişe ait ve ne şekilde müdahale edersek edelim geçmiş daima kendisini onarır. (Sayfa 308)


Ağlamak işleri nasıl daha iyi yapmazsa, gülmek de daha kötü yapmayacaktı. (Sayfa 331)


SERİNİN DİĞER KİTAPLARI



52: KİTAP YORUMU : Kağıt Ev

Çarşamba, Ağustos 17, 2016
Kağıt Ev, Carlos Maria Dominguez, 9786056501944, La Casa de Papel, Seda Ersavcı, Jaguar, Roman, Edebiyat, Kitap Yorumları,
Kitabın Adı: Kağıt Ev
Yazar: Carlos Maria Dominguez
Baskı Tarihi: Ocak 2015
Sayfa Sayısı: 94
ISBN: 9786056501944
Orijinal Adı: La Casa de Papel
Çeviri: Seda Ersavcı
Yayınevi: Jaguar
Kitap Kitabın Türü: Roman, Edebiyat

KİTAP HAKKINDA


Bazı insanlar kitap okumaz, bazıları okur ve kimileriyse okumakla kalmayıp onlarla birlikte yaşar. Kâğıt Ev, işte bu kitap tutkunlarından Carlos Brauer'in ve onun -bir edebiyat profesörü olan- Bruma Lennon'la olan gizemli ilişkisinin, bu ilişkinin gün yüzüne çıkmasına neden olan bir Joseph Conrad cildinin, kitap ve okuma aşkıyla dolu yaşamların hikâyesi...

Arjantinli yazar Carlos Maria Dominguez'in, yayımlandığı her ülkede büyük ilgi uyandıran novellasını Seda Ersavcı İspanyolca aslından çevirdi. Peter Sis'in çizimleri ve Cem Ersavcı'nın kapak fotoğrafıyla, kalın ciltlerin arasında saklanacak bir mücevher...
(Tanıtım Bülteninden)

KİTAP YORUMU


Cahil Okur’dan herkese selamlar…

Kağıt Ev okumasıyla karşınızdayım. Öncelikli olarak bana bu kitabı doğum ünümde hediye eden sevgili kardeşim Uzun’a teşekkür etmek istiyorum. İçine bıraktığı notsa beni ayrıca mutlu etmişti belirtmem lazım. Ona da söylediğim gibi ondan böylesi bir not almak beni şaşırttı : ) Yıllardır dostuz lakin bu kadar hisli çocuk olduğunu bilmezdim : ) Neyse daha fazla abartmayayım, bunları okuyup bana kızabilir sonuçta.  

  1. İçerik Yorumu


Evet dediğim gibi Kağıt Ev ile Uzun sayesinde tanıştım. Kısa ama bir o kadar içi dolu bir kitapmış gerçekten Kağıt Ev… Domingez’i ilk defa okuyorum. İyi ki de okumuşum.

Konusundan kısaca bahsedecek olursam sizler gibi ben gibi bir kitap aşığının hayatını anlatıyor diyebilirim.  Hem bir kadına duyulan aşkın hem de kitaplara duyulan aşkın tezahürünü bu kısacık kitapta bulmanız mümkün.

Karakterlerden en çok Delgado’yu beğendiğimi söylemem lazım. Eğer sizde benim gibi gerçek bir kitap aşığıysanız sebebini kitabı okuduğunuzda anlayacaksınızdır. Gerçekten onun gibi olmak için birçok şeyden vazgeçebilirdim.

Brauer hakkında da birkaç kelam etmek gerekiyor gerçekten. Asıl karakterlerden biri sonuçta… Gerçekten bu adamın niyetini tam anlamıyla anlamış değilim, lakin yine de yaptığı bana çokta garip gelmedi diyebilirim. Spoiler vermemek adına çokça ayrıntı veremiyorum lakin Kağıt Ev’de Brauer’in fiili olarak yatıklarını zaten birçok okur yapmıyor mu, hayali bile olsa.

Kitaptan yaptığım ilk alıntıda şöyle diyor; “Kitaplar insanların kaderlerini değiştirir.” İşte tamda tüm eserin özeti olacak bir cümle bence. “Bluma’nın ölümüne araba mı neden oldu yoksa Emily Dickinson’ın şiiri mi?” sorusunun yanıtını kendiniz Kağıt Ev’i okuduğunuzda karar verisiniz lakin, bu kitabı mutlaka okuyun derim.


  1. Yazım Dili Yorumu


Carlos Maria Domingez’in okuduğum ilk eseri Kağıt Ev. Ben hem anlatım olarak hem de yazım şekli olarak oldukça beğendim. Daha fazla eserinin Türkçe’ye çevrilmesiyle kendisiyle olan yolculumuz devam edeceğine inandığım bir yazar haline geldi.
 Bu arada kitabın ilk sayfalarında “Çevirmeni ve yayımcısı – eğer böyle bir hakları varsa- bu kitabı Cem Ersavcı’nın aziz hatırasına ithaf eder.” Diyor. Bu güzel eseri bizlere kazandırdıkları için bence böyle bir hakları var. Teşekürler.

  1. Yapısal Yorum


Jaguar Yayınevi’nden daha önce hiç kitabım olmamıştı. Bu anlamda yeni tanıştığım bir yayınevi oldu. Ben kitabın baskısı ve iç dizaynı anlamında bir hata görmedim. Gerçekten bir kitap aşığına eline aldığına huzur veren bir yapısı olmuş. Kapak tasarımı oldukça güzel, iç sayfalardaki illüstrasyonları tam anlayamasam da (hata şahsıma aittir.)güzel ve bir o kadar da özel bir eser ortaya koymuşlar.

SEÇTİĞİM SÖZLER


Kitaplar insanların kaderlerini değiştirir (Sayfa 11)

Çoğunlukla bir kitaptan kurtulmak, ona sahip olmaktan daha zordur  (Sayfa 20)

Biz okurlar, sadece eğlence amaçlı olsa bile, arkadaşlarımızın kütüphanesini gözleriz. Bazen sahip olmadığımız ama okumak istediğimiz bir kitabı bulmak için yaparız bunu, bazense karşımızdaki hayvanın ne ile beslendiğini öğrenmek için  (Sayfa 22)

Kitapları gündelik hayatla kirletmemem gerektiğini zamanında fark ettim. (Sayfa 38)

"Bakın herkes yazamaz,. Yani yazmaması gerekir."  (Sayfa 43)

Bulamadığın bir kitap var olmayan bir kitaptır  (Sayfa 48)


VE SON BİR NOT; Uzun bana yazdığı notta şöyle demişti; “Kitapları okuyan adamdan, kitaplara dokunan adama; okuduğunda aklına gelmek için kısa, küçük bir hediye!”  Kitaplara dokunup dokunmadığımı bilmiyorum lakin, seni seviyorum kardeşim. İyi ki varsın


51: KİTAP YORUMU : Silmarillion

Salı, Ağustos 16, 2016
Kitabın Adı: Silmarillion
Yazar: J. R. R. Tolkien
Baskı Tarihi: 1977
Sayfa Sayısı: 691
ISBN: 9752733947
Orijinal Adı: Silmarillion
Çeviri: Berna Akkıyal
Yayınevi: İthaki Yayınları
Kitabın Türü: Fantastik

KİTAP HAKKINDA


Tolkien'in en önemli çalışması olarak kabul edilen Silmarillion, onun yarattığı dünyanın özüdür. Kökleri Hobbit'ten önceye uzanır ve Yüzüklerin Efendisi'nde şekillenmeye başlayan bir dünyanın yaratılış öyküsünü barındırarak, tüm Tolkien eserlerinin üzerine yerleşebileceği bir yapı oluşturur. Yaşamı boyunca üzerinde çalışmayı terk edemediği ve giderek büyüyüp gelişen bu eser ancak ölümünden dört yıl sonra oğlu tarafından yayımlanabildi. Elflerin en beceriklisi olan Feanorun yarattığı üç Silmaril'in çalınmasıyla birlikte kadim dünyanın en kederli olayları gelişmeye başlar. Silmarillion, elflerin tanrılara isyan ederek Orta Dünya'ya sürülmelerini; orada insanlar ve Cücelerle birleşerek tanrıların en kötüsüne, Morgoth'a karşı verdiği umutsuz savaşı anlatır.

Daha önce "Güç Yüzüklerine Dair" ismiyle yayımlanan ancak Silmarillion kitabında olması gereken metinde bu kitapla birlikte tam metin olarak yayımlanmıştır.
(Tanıtım Bülteninden)

KİTAP YORUMU


Cahil Okur’dan herkese selamlar…

Uzun bir aradan sonra yine bir kitap yorumu ile karşınızdayım. Evet biliyorum yaz aylarının gelmesiyle süre gerçekten uzamaya başladı. Bu yıl için kendime belirlediğim 75 kitap hedefinin henüz yarısına bile gelemedim, yılın 3’te 2’si geride kaldı ancak… Lakin okuduğum kitap Silmarillion’du ve okuyanlar takdir ederken gerçekten özel bir kitap. Daha fazla ayrıntı vermeden hemen incelememe geçeyim.

  1. İçerik Yorumu


Tolkien hayranı olduğumu bilmeyeniniz kaldı mı? Eğer hala varsa söyleyeyim; Tolkien benim bu hayatta var olduğuna inandığım en büyük yazardır. Her satırına hayranım ve evet “Dünya ikiye ayrılır Yüzüklerin Efendisi'ni okuyanlar ve okumayanlar”

Neyse lafı uzatmadan geçiyorum hemen incelemeye… Silmarillion, kitapta adı geçen adıyla Arda’nın yani tüm serüvenin geçtiği Orta Dünya’nın yaratılışıyla başlıyor ve Yüzüklerin Efendisi, Hobbit gibi Tolkien eserlerine dair ne biliyorsanız tüm bunları tarihsel süreç içerisinde yeniden sizlere anlatıyor. Tabi böyle diyince size biraz tarih ders kitabı gelmiş gibi olabilir ama ondan biraz daha fazlası…

Silmarillion’da aşklar, savaşlar, ihanetler, büyük yardımlar, büyüler, kadim dostluklar ve daha bir sürü şeye tanık oluyorsunuz. Orta Dünya’ya dair kafanızdaki hemen hemen her soruya yanıt buluyorsunuz. Sauron’un ustası ve de efendisi Melkor ile de tanışıyorsunuz, Elflerin aslında o kadar da kusursuz olmadıklarını da öğreniyorsunuz. Benim gibi bu kitabı çok çok zaman sonra okuyan biriyseniz Cüceler ve Elflerin iyi oldukları dönemler ise en çok şaşırtanlar olacaktır.

Kitapla ilgili söylemek istediğim diğer bir şey ise bu tarihsel süreci anlatırken kafanızı biraz karıştırıyor oluşu. Evet biraz olumsuz bir eleştiri olacak ancak çok fazla isim ve mekan adıyla karşılaşacağını için şimdiden uyarıyım; öyle metroda, otobüste vs ayak üstü okunabiliecek bir kitap değil kendisi. Hani kendisi için vakit yaratılması gereken kitaplar var ya; tamda onlardan biri J.R.R. Tolkien’in kitabı Silmarillion.


  1. Yazım Dili Yorumu


Tolkien’in yazım dilini her zaman beğenmişimdir. Çeviri anlamında da kurulan cümleler oldukça mantıklıydı ve boşluk hissi yaratmadı. Bu nedenle yazım dili anlamında kesinlikle geçer notu aldığını söyleyebilirim.

  1. Yapısal Yorum


Bu ara İthaki’ye armış durumdayım. Gerçekten güzel bir baskı ve cilde sahip Yazım yanlışı anlamında bir kusur gözüme çapmadı. Bence yapısal yönden İthaki’nin başarılı eserlerinden bir tanesi…

SEÇTİĞİM SÖZLER


Pek çok çocuk hayali bir dil yaratır, ya da en azından buna girişir. (Sayfa 14)

Dünya üzerindeki insanlar için ödül, cezadan daha tehlikelidir.  (Sayfa 38)

İnsanlar ölmeye ve dünyayı terk etmeye mahkumdur, bu yüzden Misafirler ve Yabancılar denir onlara.  (Sayfa 99)

Çünkü isyana karşı düzeni müdafaa edenlerin isyan etmeleri söz konusu olamazdı. (Sayfa 147)

Böyle kurdu büyük hırsız, küçük hırsız için tuzağını.  (Sayfa 164)

Bir yemin, o yemine sadık olanın da, yeminini bozanın da dünyanın sonunda kadar peşini bırakmazdı. (Sayfa 183)

"Elveda, sen, iki kere sevdiğim! A Turin Turumbar turun ambartanen: kadersizliğin kölesi olan kaderin efendisi.Ne mutlu ki ölüp gidene!"  (Sayfa 469)

"Siz ölüm sayesinde, alıp başınızı dünyadan kaçabiliyorsunuz, ona bağımlı değilsiniz, umutta da, usançta da Böyle düşündüğümüzde, bu yüzden hangimiz diğerine imrenmeli sizce?" (Sayfa 543)


"Bilgeler sendelediklerinde, çoğu kez yardım zayıf olanlardan gelir." (Sayfa 614)

5 FİLM YORUMU : Zootropolis: Hayvanlar Şehri

Cumartesi, Ağustos 06, 2016
Zootropolis, Hayvanlar Şehri, Film Yorumları, Aysun Topar, Cem Yılmaz, Fatih Özacun, Suzan Acun, Emrah Özertem, Özlem Altınok, Animasyon,
Vizyon tarihi: 10 Haziran 2016 (1s 48dk)
Yönetmen: Byron Howard, Rich Moore
Oyuncular: Aysun Topar, Cem Yılmaz, Fatih Özacun, Suzan Acun, Emrah Özertem, Özlem Altınok, Özdemir Çiftçioğlu, Gökhan Özdemir, Nüvit Candaner, Tülay Bekret, Deniz Salman, Selim Atakan, Nurhan Yılmaz, Sinan Divrik, Berk Avcı, Sait Seçkin, Sinan Divrik, Sinan Divrik, Onur Akgülgil, Ali Çorapçı, Talha Sayar
Tür: Animasyon, Aile, Komedi
Ülke: ABD

SENARYO

Senarist: Phil Johnston
Senaryoya katkı: Byron Howard
Senaryoya katkı: Rich Moore

MÜZİKLER

Besteci: Michael Giacchino
Besteci (Tema müziği): Stargate
Tema müziği sanatçısı: Shakira
İlave müzik bestecisi: Sia

FİLMİN KONUSU


Karmakarışık ve Bolt gibi sevilen animasyon filmlerinin yönetmeni Byron Howard'ın perdeye taşıdığı Zootopia, medenileşmiş ve teknoloji kullanabilen hayvanların bir arada yaşadığı bir şehirde yaşanan ilginç bir polisiye öyküsünü perdeye taşıyor. Alışıldık Disney havasının solunacağı filmde; konuşkan tilki Nick'in, üzerine yığılmaya çalışan bir suçtan sıyrılma çabası anlatılıyor. Modern memelilerin yaşadığı Zootropolis adındaki metropolis, lüks Sahra Meydanı’ndan, soğuk Tundra Kasabası’na kadar bir çok farklı doğal ortamın ve hayvanın bir arada yaşadığı benzersiz bir şehirdir. Burası bir fil kadar büyük ya da bir arı kadar küçük olanların bile istediği her şeyi yapabileceği türden bir yerdir. İyimser Polis Memuru Judy Hopps buraya geldiğinde, büyük ve sert mizaçlı hayvanların olduğu bir yerde polis olmanın hiç de kolay olmadığını fark eder. Kendini ispatlayabilme fırsatını elde edebilmek için, geveze ve numaracı tilki Nick Wilde ile ortak olma pahasına önemli ve gizemli bir olayı çözmeye çalışacaktır

FİLM YORUMU


Cahil Okur’dan herkese merhabalar.

Artık düzenli olarak film izlemeye başlama kararı aldım. Sanırım başarabilirsem her hafta artık bir film yorumu girecek bloga. Bunun için uğraşacağım. Şu an için belirli gün vermiyorum lakin sabitlemek için elimden geleni yapacağım.  Lafı uzatmadan son izlediğim film olan Zootropolis yorumuma geçeyim.

Filmimizin ana karakteri olan Tavşan Judy ve Cem Yılmaz tarafından seslendirilen Tilki Nick’in maceralarına tanık oluyoruz. Konu hakkında  fazlaca detay vermeden filmin genel yapısı hakkında hoşuma giden noktaları sizlerle paylaşacağım.

Öncelikle Judy2nin kardeş sayısı kaçınızın dikkatini çekti bilmiyorum ama bu güzel ayrıntı gerçekten benim hoşuma gitti. Çocuklara yönelik bir film olduğunu göz önüne alırsak bir anlamda öğretici bir detay olmuş. Bundan önce izlediğimiz hayvanlar alemine dair birçok animasyonda hayvanların gerçek hayatları noktasında pek bir detay alamıyorduk. Yani sadece sevimlilikleri ile karşımızda oluyorlardı.

Hayvanların yaşadığı şehir olan Zootropolis’in hayvanların yaşadığı iklimlere farklı mahallelerden oluşuyor olması da gerçekten hoşuma gitti. Fare, köstebek, sincap gibi hayvanlar için düşünülen küçük şehir detayı da… Sadece böceklerin neden hayvanlar aleminden sayılmadıkları ve filmde yer verilmemesi canımı sıktı diyebilirim.

Filmin ana teması için ise şunu demek istiyorum; gerçekten bir şeye bu denli inandığında başarmak mümkün mü acaba? Değişim kolay bir süreç değildir hiç bir zaman. Ancak insanlar ya da hayvanlar gerçekten fikirlerini değiştirebilirler mi bir konu hakkında. Zor ama imkansız değil sanırım.

Zootropolis, Hayvanlar Şehri, Film Yorumları, Aysun Topar, Cem Yılmaz, Fatih Özacun, Suzan Acun, Emrah Özertem, Özlem Altınok, Animasyon,


Türkçe seslendirmeler, görüntüler hepsi gerçekten çok hoşuma gitti. Uzun zamandır animasyon izlememiştim iyi geldi diyebilirim. Biraz gecikmeli de olsa filmi izlediğim için memnunum.


4 FİLM YORUMU : Pek Yakında

Çarşamba, Ağustos 03, 2016
Vizyon tarihi 2 Ekim 2014 (2s 19dk)
Yönetmen Cem Yılmaz
Oyuncular: Cem Yılmaz, Zafer Algöz, Ozan Güven, Özkan Uğur, Tülin Özen, Çağlar Çorumlu, Cengiz Bozkurt, Hare Sürel, Ata Berk Mutlu, Zerrin Tekindor, Can Yılmaz, Ayşien Gruda, Tuğrul Tülek, Emin Gürsoy, Bahtiyar Engin, Metin Coşkun, Muhittin Korkmaz, Ülkü Duru, Tansu Biçer
Tür Komedi
Ülke Türkiye

SENARYO

Senarist: Cem Yılmaz

MÜZİKLER


Müzisyen: Mazhar Alanson
Müzisyen: Jingle House


FİLMİN KONUSU


Hayatını korsan DVD'cilik ve beraberindeki birtakım kanunsuz işlerle kazanan Zafer, bir gün karısından büyük bir posta yer ve anlar ki bu işleri bırakmazsa evliliği bitecekir. Kanunsuz işlere zinhar tövbe eden Zafer, ailesini geri kazanmak için figüranlık yaptığı eski 'oyunculuk' günlerine geri döner. Amacı o günlerden gelen sinemacı dostlarıyla yeniden bir ekip oluşturmak ve 1970’lerden beri çekilememiş fantastik bir proje olan “Şahikalar-Kötülüğün Sonu” adlı filmi çekmektir. Fakat kurduğun ekibin yetenekleri de bir notkada gelir takılır. Şimdi hepsini eğlenceli, komik ve bir o kadar da duygusal bir macera bekler.

FİLM YORUMU


Cahil Okur’dan herkese merhabalar.

Uzun zamandır film konusuna pek zaman ayıramıyordum. Bu nedenle bu gün evde kalınca biraz film izleyim dedim ve Cem Yılmaz’ın izlemediğim filmlerinden olan “Pek Yakında” yı izledim.

Öncelikle güzel konulardan bahsedeyim. “Pek Yakında” yı filn içinde film olarak nitelendirmek mümkün. Ekip film çekmeye çalışıyor ve bu çerçevede Arzu ve Zafer arasındaki aşkı gözler önüne sürüyor.

Bu film içinde film olayı yanında film sektöründe yaşanan ve aslında görmezden gelinen bazı kötü durumlara da parmak basılıyor. Özellikle “Eşkıya” filmi ile ilgili sahnede yapılan gönderme çok hoşuma gitti.



Şahikalar ekibine gerçekten bayıldığımı söylemem lazım. Keşke gerçekten bu film çekilseydi de bizimde gerçek bir kahramanlar ekibimiz olaydı şöyle yerli, bizden birileri: ) Tamam biraz fazla abartmış olabilirim. Özür dilerim.



Filme dönecek olursak her zamanki “Cem Yılmaz Kadrosu” Kadro anlamında eleştiri getirilebilecek bir şey yok. Sadece Zeki karakterindeki Çağlar Çorumlu’nun ekibe iyi bir ek olduğunu söyleyebilirim. Gerçekten oyunculuğunu beğendiğim bir isim ve “Pek Yakında” filminde de güzel bir performans sergilemiş.
Özkan Uğur hakkında da bir parantez açmak istiyorum. Ejder karakteri tamda olmak istediğim kişi diyebilirim. O kadar çok hatıra ile birlikte yaşamak muhteşem olurdu sanırım.


Film hakkındaki tek eleştirim ise aslında kapitalist öğelerle alakalı. Yoğun bir Pepsi Cola Company reklamına maruz kalıyorsunuz. Her fırsatta Cem Yılmaz’ın elinde ürünleri görmeniz mümkün. Bu anlamda zaman zaman rahatsız etse de eğer görmemezlikten gelirseniz film güzel. 

Muhteşem 5’li: Kitap Uyarlaması Filmler

Pazartesi, Ağustos 01, 2016
Muhteşem 5’li, Kitap Uyarlaması Filmler, Ölü Ozanlar Derneği, Hobbit, Yüzüklerin Efendisi, Harry Potter, Alacakaranlık Serisi, Açlık Oyunları, Boleyn Kızı,
Cahil Okur’dan herkese merhabalar…

"Muhteşem 5’li" yazılarına uzun bir aradan sonra yine devam ediyorum. Aslında konu başlığı uzun süredir taslaklarda duruyordu. Yazmak bu güne kısmetmiş.  Lafı uzatmadan hemen benim için özel yerlere sahip kitap uyarlaması filmlere geçiyorum.


5: Boleyn Kızı


Kitabını üniversite yıllarında okumuştum. Serinin diğer kitapları da okumaya devam ediyorum, açıkçası hala bitiremedim. Lakin filmden kitaptan aldığım zevki alabildiğimi söyleyemeyeceğim. Kitap daha çok kendine bağlayan bir yapıya sahip.Ama yine de güzel bir film ve kitaptı.

4: Açlık Oyunları Serisi


Sanırım kitapları ile filmleri benim için eşit değere sahip kitap uyarlaması filmlerdendir. Başkan Snow, Peeta ve Katniss tam hayal ettiğim gibi çıksa da diğer karakterler için aynı şeyi diyemem. Bana göre önemli olan karakterlerden olan Cinna mesela daha feminen bir karakter olarak beklemiştim kitaplar nedeniyle. Neyse yine de güzel ve özel kitap uyarlamalarından bir tanesiydi.

3: Alacakaranlık Serisi


Kitapların tamamını okumam ardından filmleri izledim. Beni en çok üzen nokta kurtlardı. Cullen Ailesi ile ilgili olarak genel anlamda memnundum. Lakin nedendir bilmem Esme’yi de sarışın olarak hayal etmiştim. Kurtlar konusunda ki memnuniyetsizlik nedenim ise biraz daha küçük cüsseli olmalarını beklememdi. Yine de güzel bir uyarlamaydı.

2: Harry Potter Serisi


Evet listede kesinlikle yer alması gereken ve benim için özel kitap uyarlaması filmlerinden biri de budur. Harry olsun diğer karakterler olsun hepsi tam da beklediğim ve hayal ettiğim gibiydi. Özellikle Weasley ailesi ve Hagrid hayallerimin ötesinde de güzel karakterize edilmişti. Güzel bir uyarlamaydı.

1: Yüzüklerin Efendisi Serisi


Evet elbette ki listenin tepesinde Yüzüklerin Efendisi var. Kitaplarına olan hayranlığım malum. Filmlerine de ayrıca hayranım. Boş kaldıkça tekrar tekrar izliyorum. Halen tek üzüntüm uyarlamayla ilgili Tom Bombadil’in var olmayışıdır. Üzdün bizi Peter Jackson…

Ekstralar


Hobbit: Kitabı daha güzeldi. Legolas’ın halen filmde ne işi var bilmiyorum. Film güzeldi ancak uyarlama adına vasattı.


Ölü Ozanlar Derneği: Kitabını okumadım lakin filmin kesinlikle hayranıyım.

O bloggerdan çektiklerim :)

Cumartesi, Temmuz 30, 2016
Cahil Okur’dan herkese selamlar…

Yine bu aralar hiç istemesem de biraz uyku halinde blogum. Yoğun çalışma temposu ve yaz çalışma saatleri nedeniyle ne okumaya ne de blog a girmeye vakit bulamıyorum. Bu nedenle de buraları boş bırakıyorum biraz.

Lakin sosyal medya da birçok arkadaşımla görüşüyorum. Bu günde size o güzel insan ve sosyal medya üzerinden yapılan yazışmalarımız neticesinde başıma gelenleri anlatayım dedim.

Geçtiğimiz günlerde blogger arkadaşım sosyal medya şu paylaşımı yapmış;

Biliyorum kimse profil durumumu okumayacak, fakat bazı zamanlar sıkıldığımda tütümü giyip, kafama kocaman boynuz takıp, her yerimi köpüklere bularım ve mutfakta sihirli tek boynuzlu bir at gibi sekerim... :) :)

 Paylaşım hoşuma gidince altına yorum atmıştım. Lakin hemen özel mesajdan şu geldi;

Bunu sana yaptığım için üzgünüm....fakat şimdi sıra sende - oyuna var mısın?
Sevgili tek boynuzlu at arkadaş,
Üzgünüm ki şimdi senin de kaybettiğin gibi bu tek boynuzlu at oyununu kaybettim! Göğüs kanseri farkındalığı için durumumu beğenen ya da yorum yapan her kimse bu oyunun devamını sağlamalı (tabii espri anlayışını kaybetmediyse) şimdi aşağıdaki paragrafı sen de profil durumuna kopyalamalısın. Sen de bu akıma destek ol ve devamını sağla. Bu durum güncellemeni beğenen ya da yorum yapanlara bu yazıyı mesaj atmalısın. Bir erkeğin bu güncellemeyi paylaştığını görmek harika olurdu; Göğüs kanseri herkesi etkiler. Aşağıdaki güncellemeyi profilene kopyalayıp, yapıştırmayı ve sonra beğenen ya da yorum yapanlara bu mesajın tamamını göndermeyi unutma. Günün muhteşem geçsin. İşte o güncelleme;
Biliyorum kimse profil durumumu okumayacak, fakat bazı zamanlar sıkıldığımda tütümü giyip, kafama kocaman boynuz takıp, her yerimi köpüklere bularım ve mutfakta sihirli tek boynuzlu bir at gibi sekerim.

Gördüğünüz gibi güzel bir amaca hizmet etmesi, mesajın çok iddialı olması ve de arkadaşımı kırmak istemediğim için paylaşımı bende yaptım. Lakin benim gibi kaba saba bir adam her ne kadar paylaşımı tırnak içinde yapmış olsa da espriler havada uçuştu.

Ben gibi bir adamın “tütü” giymesi zaten başlı başına bir kahkaha sebebi iken “şekerim” gibi güzel bir kelimeyi kullanması… Neyse daha fazla yorum yapmayayım. : )

Bu kadarla biter mi? Bitmez elbette. O güzel insan kalmış bu günde nametests’den bir test yapmış. “Hangi 20 insan senin meleğin?” testi… Listede 19 kişi bayan, 1 erkek var. O erkek de bu şansla elbette benim. Neyse ki etiketleme yok. Yoksa “melek” olarak yeni kahkahalara sebep olabilirdim :D


Peki kim bu arkadaş? Elbette ki Kırmızı Rujlu Blog sahibesi sayın Blana K. Akşam akşam gülmeme sebep oldun iyi yürekli arkadaşım. Umarım sende hep gülersin. 

Çekiliş Sonuçlandı

Pazartesi, Temmuz 11, 2016
Cahil Okur'dan herkese selamlar...

Evet arkadaşlar şuradaki çekilişimiz sonuçlanmış durumda. Gecikmeli bir açıklama oldu lakin umarım beni affedersiniz...

Çekilişe 41 arkadaş katıldı ve toplamda 86 çekiliş hakkı vardı. (Bu konuda çekiliş yazısında uyarmama rağmen linkleri vermeyen arkadaşlar vardı. Umarım atladıklarım olmamıştır.)

Ve gelelim sonuca...

Çekilişi kazanan arkadaşımız Calimero'nun defteri blog sahibi Calimero...

Yedek talihli ise Kırmızı Rujlu Blog sahibesi sayın Blana Karaman :D ...


Kazanan arkadaşımız Çarşamba günü saat 23:59'a kadar cahilokur@gmail.com adresine adres bilgilerini ve istediği kitabı (41. Yorum ila 50. Yorum arasında geçen kitaplardan bir tanesini)
belirtir bir mail atmazsa hak Blana Karaman'a geçecektir.

50: KİTAP YORUMU : FAHRENHEIT 451

Cumartesi, Temmuz 09, 2016
Fahrenheit 451, Ray Bradbury, Korkut Kayalıoğlu, Zerrin Kayalıoğlu, İthaki Yayınları, Roman, Bilim-Kurgu, Edebiyat, Kitap Yorumları,
Kitabın Adı: Fahrenheit 451
Yazar: Ray Bradbury
Baskı Tarihi: Şubat 2012
Sayfa Sayısı: 242
ISBN: 9789756902219
Orijinal Adı: Fahrenheit 451
Çeviri: Korkut Kayalıoğlu, Zerrin Kayalıoğlu
Yayınevi: İthaki Yayınları
Kitabın Türü: Roman, Bilim-Kurgu, Edebiyat

KİTAP HAKKINDA


Guy Montag işini seven bir itfaiyeciydi. On yıldır kitap yakıyordu. Gecenin bir yarısında yola çıkışlarını, alevlerin kitapları yutuşunu hiç sorgulamamıştı... Hiç sorgulamamıştı, insanların korkusuzca yaşadıkları bir geçmişi anlatan o 17 yaşındaki genç kızla karşılaşana dek... Montag'ın hayatındaki bütün yanlışlar doğrularla yer değiştirir o andan sonra... İşini, eşini, yaşayışını yeni bir gözle değerlendirir. Önünü alamadığı duyguları onu, asla tahmin edemeyeceği şeyler yapmaya iter.

Sansüre, totaliter yönetimlere, kültür endüstrisine ve uzunca bir süredir sürdürdüğümüz yaşam tarzına yönelik en keskin eleştirilerden biri. Okuyun ve kendinizi yeni baştan kurun.
(Arka Kapak)

KİTAP YORUMU


Cahil Okur’dan herkese selamlar…

Öncelikli olarak geçmiş bayramlarınız mübarek olsun arkadaşlar. Bayram öncesi yoğun tempo nedeniyle bayramda buralarda olamadım. Bu nedenle yorum biraz gecikti lakin beni affedersiniz sanırım. Bayram ve tatil bir arada geçirdim ve gerçekten ihtiyacım olan buydu. Kafayı dinledim ve şimdi biraz daha iyi durumdayım.

  1. İçerik Yorumu

Lafı uzatmadan hemen kitap yorumuna geçelim :) Ray Bradbury deyince herkesin aklına muhakkak ki öncelikli olarak Fahrenheit 451 geliyordur. Kitabın adının neden Fahrenheit 451 olduğu ile başlamak istiyorum. Fahrenheit kavramını liseden hatırlarsınız bir sıcaklık birimidir. Ve 451 Fahrenheit kitap kağıdının yanma sıcaklığıdır. Kitaplar hakkındaki bir kitap için belki de verilebilecek en güzel isim budur. Ben bu anlamda Ray Bradbury’nin bu tercihini oldukça güzel buldum.

İsmi hakkında konuşurken söylediğim gibi kitabın konusu kitaplar ve bize hissettirdikleri olarak özetleyebiliriz.Yukarıdaki tanıtım yazısında tanıştığınız dostumuz Montag bir itfaiyeci lakin  bildiğimiz türden bir itfaiyeci değil. Onun işi yangın söndürmek değil yangın çıkarmak. Ve kitapları yakıyor…

Lakin okunması için yazılan kitaplar neden yakılır? Bu soru ile birlikte kitabın türü anlamında bazı çıkmazlara girebilirsiniz.Birçok kitap satıcısı Fahrenheit 451’i bilim-kurgu kategorisinde değerlendirse de bence tam bir hiciv niteliğinde.

Bu yorumu size Huxley’in “Cesur Yeni Dünyası” yorumunda da yapmıştım. Ancak bilim-kurgu anlayışım bu değil benim. Bradbury eserinde kitapsız bir evrenin yönetenlere getirdiği faydaları oldukça güzel bir dil ile gözleriniz önüne sürmekte.

“Kitaplar hakkındaki bir kitap” olarak özetlediğim bu eseri özellikle kitap okumayı çok seven arkadaşlarımın mutlaka okuması gerektiği kanısındayım. Kitabın roman olmasına rağmen içerisinde taşıdığı felsefi değerde bence oldukça önemli. Az sonra yaptığım alıntılardan da anlayacağınız üzere kitap okumanın değerini bu eserle bir kez daha anlamış oldum diyebilirim.

Konuya fazla girmek istemediğimi devamlı takipçilerim artık biliyorlardır. Lakin Clarisse McClellan’ın akıbeti hakkında bilgisi olan varsa ve benimle paylaşırsa çok mutlu olurum.

  1. Yazım Dili Yorumu

Ray Bradbury’nin okuduğum ilk kitabıydı Fahrenheit 451… Ben yazarın dilini oldukça güzel ve sade buldum. Derin felsefe yaptığı bazı cümleleri tekrar okumak gerekse de bence okurken sizi yormayacak bir kitap. Bu nokta da çevirmenler Korkut Kayalıoğlu, Zerrin Kayalıoğlu’nu da tebrik etmek gerekiyor.

  1. Yapısal Yorum

İthaki’nin farklı bir formda bastığı bir eser Fahrenheit 451… Kitap klasik İthaki kitaplarından daha küçük boyutlu lakin bu okuma hızını artıracak nitelikte olduğu için benim hoşuma gitti. Amacı anlamasam da güzel bir değişim olmuş.
İç sayfalarda birkaç küçük tashih olsa da sorunsuz bir basımdı bana göre. Kapak tasarımını da beğendiğimi belirtmem lazım. Birçok farklı kapak içinde en güzeli bence İthaki’nin ki olmuş.

SEÇTİĞİM SÖZLER


İnsanların başlarına getirip yücelttikleri bir liderleri her zaman vardır... bu, işte sadece bu, zorbaların türediği kaynaktır; ilk ortaya çıktığı zaman, o bir koruyucudur.  (Sayfa 7)

İnsanlar daha çok bir meşaleye benziyorlardı; birileri üfleyinceye kadar yanarlardı. (Sayfa 33)

Aniden her şeyin yanlış olduğunu anladığı için ağlamaya başladı, ölüm için değil, fakat ölüm karşısında ağlayamadığı düşüncesi için... (Sayfa 76)

Kitaplarda bir şeyler olmalıydı, hayal edemeyeceğimiz şeyler, kadının yanan bir evde kalmasını sağlayacak bir şeyler; orada bir şeyler olmalı. Bir hiç için kalamazsın. (Sayfa 85)

Her zaman bilinmeyenden korkarsınız. (Sayfa 95)

Hiç de, ana yasının dediği gibi; kimse eşit ve özgür doğmamıştır, herkes eşit yapılır. (Sayfa 95)

Kitaplar bir tür depo gibidir ve biz onlarda unutacağımızdan korktuğumuz şeyleri saklarız. (Sayfa 126)

Soylu düşüncelerin eşlik ettiği adamlar hiçbir zaman yalnız değildir. (Sayfa 159)

Cildine bakarak bir kitap hakkında hüküm verme. (Sayfa 224)


Büyükbabam herkes öldüğü zaman geride bir şey bırakmalı derdi. Bir çocuk, bir kitap, bir resim, bir ev, yapmış olduğu bir duvar ya da bir çift ayakkabı. Yada ekili bir bahçe… (Sayfa 226)

Game Of Thrones 6. Sezon / 10. Bölüm İncelemesi

Cuma, Temmuz 01, 2016
Dizi Yorumları, Game Of Thrones, Game Of Thrones 6 sezon 10. bölüm, Game Of Thrones 6. Sezon, Game Of Thrones Yorum,
Cahil Okur’dan herkese selamlar…

Game Thrones’un 6. sezonu sona erdi. Gecikmeli bir son bölüm yazısı ile karşınızdayım. Yoğun geçen hafta nedeniyle anca bulabildim zaman özür dilerim. Lafı uzatmadan hemen yoruma geçeyim…

Öncelikle 6. sezonun bütün olumsuzluklarını bir bölümde silebildiler mi sorusunun cevabını vermek istiyorum. Çünkü herkes bunu merak ediyor ve ili döndüğünce cevaplıyor. Benim bu soruya cevabım evettir. Belki o eski sıkıntıları atlatabilmiş değiliz lakin, son bölüm gerçekten alışılmış bir standardın üstüne çıktı.

Son bölüm mahkeme sahnesi ile başlıyor ve yaklaşık bir 15 dakika hiç replik duymadık. Ancak o dakikaların anlattıkları bize yetti sanırım. Mahkemede beklediklerim oluyor derken bir anda Tommen’in intihar edişi beni şaşırttı. Aslına tahtın artık boş kalacağı spoilerını duymuştum ama fazlaca ihtimal vermemiştim. Tommen’in o atlayışına a ayrıca bir parantez açmak istiyorum. İnsan hiç düşünmez mi? Çok kötü bir oyunculuktu bence, son bölümde biraz daha farklı bir ölüm olabilirdi…

Balackfish hakkında son bölümde verilen bilgiler dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Lakin büyük bir savaşçının normal askerler tarafından öldürülmesinin garipsenmesi dikkatinizi çekmiştim sanırım. Bu anlamda ben daha önce de dediğim gibi ölümüne şahit olamadığımız Blackfish bir yerlerden çıkabilir. Şimdiden söyleyeyim.

Sam sonunda istediğine ulaşıyor sanırım. Bu gerçekten güzel. Lakin hisarda tek balına kalmak zoruna olması ciddi bir sıkıntı yaratabilir. Neticeleri artık 7. sezonda göreceğiz.

Daenerys, Tyrion’ı “el” ilan etti. Bu görece ikinci defa gelen tek isim dizi  de Tyrion… Ayrıca bu göreve gelip de canlı kalan tek kişi de Tyrion. Gerçekten bu adam dizinin en güzel karakteri bence. Tyrion – Daenerys birlikteliği gelecek sezon adına çok güzel dakikalar vaat etmekte. Bunu bir kenara yazın bu işten en fala zararı Cersei görecektir. Bende bunu zevkle izleyeceğim.

Arya konusuna da bir parantez açmak lazım. Walder Frey’in o güzel ölümü…. Arya’nın karakterine büründüğünü kızı gördüğümde onda bir şeyler olduğunu anlamıştım. Sonuçta da altından da Arya çıktı ama o kadar mesafeyi Arya nasıl bu kadar hızlı aldı. Belirli bir zaman kavramı verilmiyor dizi de ama yine de algıda sürenin kısalığı var. Sanırım o konu atlanmış biraz.

Jon ile Sansa konusuna da biraz değinmek istiyorum. Bu konunun gelecek sezonda çok kurcalanacağını düşünüyorum. Sayın Serçeparmak  özellikle bu konuda Sansa’yı bir hayli gazlayacak ki bunu bu bölümde de gördük. Sansa her ne kadar politik bir cevap verse de kendisinin de Kışyarı’nda gözü olduğu aşikar. Ancak Lady Mourmont’un da dediği gibi “Bir Piç olsa da Kuzeyin Kralı kesinlikle Stark kanı taşımalı” Bu arada Jon’un arkasını hep bir Mourmont kurtarıyor farkındasınız demi? Jon kral olursa Kral Eli’de Mourmont olabilir. Ne dersiniz?

Bran, Meera ve Benjen arasındaki diyalogda bize gelecek sezon adına güzel ipuçları verdi. Ölüleri  gelecek sezon daha çok göreceğiz lakin, o duvarın birde büyülü gücü var ise ölüler o sınırı nasıl geçecek? Bran ile ilgili bir diğer konu ise artık Jon’un Lyanna Stark’ın oğlu olduğunu bize gösterdi. Jon muhtemel bir Stark – Targaryen kırması. Piç olması konusu değişir mi bilmiyorum ama bu durumun gün yüzüne çıkması sonrası Jon ile Daenerys evliliği bana mantıklı gelmeye başladı. Sonuçta Targaryen’lerde aile içi evlilik doğal , Jon’da garip saçlı kızlardan hoşlanan bir isim. Kim bilir Azor Ahai de bu ikisinin çocukları olabilir.

Ve son olarak Cersie artık demir tahtta… Lakin o koltuk kimseye iyi gelmediği için çok mutluyum. Gelecek sezon Cersie’den de kurtulabiliriz. :D


Ciddi bir yorgunluk neticesinde dilim döndüğünce anlatacaklarım bu kadar. Umarım gelecek yıl Nisan çabuk gelir. 

MİM 5 : Kimdir bu Cahil Okur?

Perşembe, Haziran 23, 2016
MİM, Kimdir bu Cahil Okur,
Cahil Okur’dan selamlar…

Sevgili Serhat Ocak kardeşimin beni bir hayli zaman önce mimlediği lakin yoğun gündem nedeniyle bir türlü başına oturamadığım Mim yazım ile karşınızdayım. Öncelikli olarak kendisinden özür dileyerek bu Mim yazısına başlamak istiyorum;

“Serhat kardeşim gecikme için özür dilerim, son Mim yazısındaki küçük iğnelemen neticesinde artık bu yazıyı geciktirmemem gerektiğini anladım :D Umarım beni affedersin.”

Lafı fazlaca uzatmadan hadi hemen Mim yazısına geçelim.

BEN KİMİM?

Aslında bu sorunun cevabını hakkımda kısmında kısa da olsa anlatmıştım. Şimdi olayı bir daha detaylandırıp anlatalım ki gecikmeyi de bir nebze olsun affettirebililelim. Bendenizin gerçek adı; bir çoğunuz aslında biliyor ama, Nihat Erdoğan.

Egeli bir adamım. Ege deyince herkesin aklına İzmir gelir ama ben Manisalıyım, Manisa’nın en kuzey ilçesi olan Soma’da doğdum. 1987 doğumlu bir yaz çocuğuyum. Bizim buralarda yaza yaz demezler; “of piştim” derler.  İşte öyle bir zamanda Ağustos ayının 5’inde dünyaya gelmişim. 3 kardeşin en büyüğü olarak…
MİM, Kimdir bu Cahil Okur,


Ne güzel bir tesadüftür ki annem doğum zamanı hep şu şekilde anlatır; “Kurban Bayramı’nın ilk günüydü, insanlar namazdan çıkarken sen doğdun.” Kurban Bayramı’nda doğmanın neticesinde de ebe tarafından da göbek adı olarak “Kurban” ismi koyulan bir adamım.  Bedişim (annem) öyle anlatıyor en azından.

İlk okulu baya bir farklı okullarda farklı hocaların ellerinde tamamladım. 5 yıllık ilköğretim hayatımı M. Akif Ersoy İÖO, Kurtuluş İÖO, Merkez Maden İÖO ve Canlar İÖO’da tamamladım. Orta okulu da yine Canlar İÖO okudum. Liseyi ise “Ben öğretmen olmayacağım, istemiyorum öğretmen olmak” diyerek Rıfat Dağdelen Anadolu Lisesi’nde okudum. Hangi akla hizmet bu işi yaptığımı bilmiyorum.

Üniversite sınavına iki kez giren o güzel insanlardan biri de benim. İlkine ne yazık ki başaramadım. İkinci yılda aklımdaki bölüm için biraz ders çalışmaya çalıştığım doğrudur ve Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Lisans Bölümü’ne kaydımı yaptırdım. Üniversite hayatımın nasıl geçtiğini hep aynı kelimeyle anlatırım ben; “Çalışarak”

MİM, Kimdir bu Cahil Okur,

Gerçekten de üniversite hayatım boyunca da Selçuk Üniversitesi Televizyonu’nda çalıştım. İşe Yayın ekibinde kameraman olarak başladım, sonrasında Spor Servisi’ne dahil oldum ve kariyerimi burada devam ettirdim. Önce kameramanlık, sonra muhabirlik ve kurgu ve neticesinde de bölüm şefi olarak ÜnTV’deki kariyerimi sonlandırdım.

MİM, Kimdir bu Cahil Okur,

MİM, Kimdir bu Cahil Okur,

MİM, Kimdir bu Cahil Okur,



Okul bitince de çalışmaya 1 hafta ara ardından hemen başladım. Konya Postası ve Merhaba Gazeteleri spor servislerinde çalıştım. Radyo sunuculuğu, Tv Program yorumculuğu, Program yapımcılığı ve Dergi Editörlükleri de bu süre zarfında uğraştığım işler oldu. Spor Gazeteciliği yaptığım dönemde yaklaşık olarak bin kadar futbol maçını canlı olarak takip ettim sanırım. Kimisinde foto muhabiri olarak, kimisinde kameraman olarak, kimisinde ise muhabir olarak görev yaptım. Konyaspor’un tarihindeki 3 şampiyonluktan 2’sinde saha içindeydim ve o heyecanı sizlere anlatamam. Benim için hep özel kalacaklar.
MİM, Kimdir bu Cahil Okur,

10 yıllık bir gazetecilik hayatı ardından ise ailevi bazı durumlar nedeniyle Soma’ya geri döndüm. Burada esnaflık yapıyorum. İyi ki de dönmüşüm diyorum. Elbette o günleri özlesem de bu gün annem ile bir aradayım ve onun varlığı her şeyin üstünde benim için. Ve elbette kardeşlerim Ferhat ve Serap birde yengem Elif… Ailemle olmak beni her zaman güçlü hissettirmiştir.
MİM, Kimdir bu Cahil Okur,

KİŞİSEL ÖZELLİKLERİM

Aslında öyle çokta üstün bir adam falan değilimdir. Sıradan sade bir kulum. Kişisel özellik olarak sizlere bana göre olumlu ve olumsuz yanlarımı şöyle sıralayabilirim;

Olumlu Özellikler

-          Karar Verme: Karar verdim mi bundan pek geri dönmem. Bu huyumu seviyorum. Karar vermeden önce çok düşünürüm ama bir şeye olumlu veya olumsuz karar verdi mi de bunu bir şekilde hayata geçiririm.
-          Pişman Olmama: Bu güne kadar yaptığım hiçbir şey için “keşke” demedim. Bu hata yapmadım demek değil. Yapsam bile bunun bana katkısını görmeye çalıştım.
-          Çalışmaktan Yılmama: Bir işe girdiğimde en iyisini başarabilmek adına elimden geleni yaparım. Çalışmaktan yılmam.
-          Fedakarlık: Bunu nasıl anlatmak gerekir bilmiyorum. Konu sevdiklerim ise bu ailemde olur, dostum saydığım insanlarda, onların yararına olan bir şey benim zararıma  olsa bile bundan vazgeçmem. Kendimden önce onları tercih ederim. Zaman zaman bunun zararlarını görsem de bu huyumu seviyorum. Onlar buna değer.

Olumsuz Özellikleri
-          Kırılganlık: Ne yazık ki böle kötü bir huyum var ve bazen bunu çok abartıyorum. Küçük laflara takık bir adamım. Çabuk somurturum.
-          Dağınıklık: Bence dağınık bir adam değilim ama annem öyle olduğum konusunda ısrarcı :D
-          Sinir: Sinir halinde yanımda pek insan bulunmasını istemem. Çünkü bazen sınırı gerçekten aşıyor ve normalde demeyeceğim sözler söylüyor, yapmayacağım işler  yapıyorum. Genelde böyle durumlarda inanlardan uzaklaşmayı tercih ederim huyumu bildiğimden.

HOBİLERİM

Kitap okumak kesinlikle ilk ve en önemli hobim.Hobiden de ziyade artık benim için bir hayat tarzı. Halen okumadığım yüzlerce kitap olsa da kendimi iyi okurların arasında görüyorum.

Blog yazmak ise diğer bir hobim. Buradaki arkadaşlarımı seviyorum. Gerçekten insanların halen çıkarsız olarak birbirlerinin sözlerine değer verebildiklerini bana kanıtlayan bir ortam burası.

Puzlle yapmak ise sayabileceğim diğer bir hobimdir. Ciddi anlamda uzaklaşmış olsam da büyük bir arşivi geride bıraktığımı söyleyebilirim.

MİM, Kimdir bu Cahil Okur,

Atkı koleksiyonu yapmak ise diğer bir hobim. 4 büyük takım dışındaki tüm Anadolu Kulüpleri’nin atkılarını biriktiriyorum. Bu benim için özel bir uğraş ve mesleki bir hastalık da diyebilirim. Halen istediğim seviyede olmasa da atkı koleksiyonuma devam ediyorum. Bunların yanına çeşitli forma ve bereler de ekliyorum.

MİM, Kimdir bu Cahil Okur,


Motosiklet ile sürüş ise son zamanlardaki hobim. Yeni bir motosiklet aldım ve onunla gezmeyi çok seviyorum. İşim biraz müsaade etmiş ola çok farklı planlarımda var bu noktada….

BİTERKEN…

İşte böyle bir adam Cahil Okur… Kendini ifade etme noktasında sıkıntı çeken bir adamım ama umarım olmuştur. Benim Mimlediğim isimler ise şu şekilde;


Yapmayan ve unuttuğum arkadaşlar kendilerini de eklenmiş saysınlar lütfen!


Hoşçakalın…
Blogger tarafından desteklenmektedir.