04- KİTAP YORUMU: Efsane "Bir 'Barbaros' Romanı"

Pazartesi, Haziran 22, 2015
Efsane kitabı yorumu, efsane kitabı özeti

EfsaneBir
'Barbaros' Romanı


Yazar :İskender Pala
Yayınevi :Kapı Yayınları

(Bir 'Barbaros' Romanı)

Efsaneler bazen denizden,
Bazen aşktan ve ateşten gelirler.
Aşktan ve ateşten ve denizden gelenler,
Bazen ışık olurlar ve bütün zamanı aydınlatırlar...
Efsane kurmak kadar, efsaneyi yazmak da efsaneye dâhildir.
Bir çağı haritalarda bulamazsınız.
Derine, insana ve tarihin denizlerine açılmak gerekir.
Girdaplarda yüksek idealler saklanabilir.

Bu kitapta
İstanbul, Gırnata, Madrid, Roma ve Akdeniz; aşk diliyle kuşatıldı.
Akdeniz, aşk kaleminin haritasıyla yeniden çizildi.
Kılıç kılıca, cevher çeliğe çarptı, varlık da yokluğa.
Ve hep bir yol vardı kalplerden denizlere.
Derin denizler, büyük aşklar için atlas olup dokundu.
İskender Pala, bir çağı ve o çağın efsanelerini dile döktü.
Barbaros Hayreddin Paşa'yı...
Sonra, bir gül sepeti getirdi.
Isırılmış üç elmayı anlattı.

Sayfa Sayısı: 392
Baskı Yılı: 2015

Dili: Türkçe

Kitap Yorumu

İskender Pala'nın okuduğum ikinci romanı Efsane... İskender Pala ile tanışmam "Od" ile gerçekleşmişti. Tarihe olan merakımı kamçılayan Efsane ise İskender Pala'nın tercih ettiğim ikinci kitabı oldu.  İyi bir tercih yapmış olduğumu baştan söylemekte fayda var.

Bu güzel roman Barbaros Hayreddin Paşa'nın çocukluğundan vefatına kadar geçen sürede başta İslam olmak üzere Osmanlı Devleti'ne katkılarının anlatıldığı bir eser olarak karşımıza çıkmakta.
Kitapta yer alan tüm karakterlerin okuyanı etkisi altına aldığı bir gerçektir. Barbaros Hayrettin Paşa, Oruç Reis, Seyyid Muradi (Saint Alcala), Billure (Beatrix) hepside insanı etkileyen karakter olarak karşımıza çıkmakta.

Tartışmasız ki kitapta kafi miktar ilerledikçe Seyyid Muradi'den daha fazlaca bahsedildiği hissine kapılmanız mümkün ancak yine de Barbaros Hayreddin Paşa'sız bir Seyyid Muradi (Saint Alkala), Seyyid Muradi'siz bir Barbaros Hayreddin Paşa düşünülemez diyerek ikili arasındaki bağı da vurgulamış olalım.

Kitabın aksiyon kısımlarının temelinde Barbaros Hayreddin Paşa ile Andrea Doria arasında çekişmeleri yatmakta. İki kaptanın birbirine olan düşmanlıkları ve saygıları takdire şayan. "Allah düşmanında merdini nasip etsin" mantığından ilerleyerek hareket eden Barbaros Hayreddin Paşa'nın Doria'nın oğluna muamelesi ders alınacak ve ecdad ile onur duyulacak bir hadise.

İskender Pala'nın Efsane'sinin bir diğer aksiyon kısmında ise Seyyid Muradi yatmakta. Kitabı okurken bu aksiyonun sebebini ve ne olduğunu okudukça göreceksiniz zaten. ancak şunu söylemek gerekiyor ki Seyyid Muradi'nin bu hareketlerinin bana biraz Ezio Auditore da Firenze'i hatırlattığını söylemeden geçemeyeceğim.

Efsane ile alakalı olarak kötü olarak hatıramda kalacak tek konu dilin bazı bölümlerde ciddi anlamda ağırlaşması ve anlaşılmasının zor olması.Her ne kadar İskender Pala, romanının son sayfalarına bir deniz sözlüğü koymuş olsa da tutkulu bir okur kolay kolay olaydan uzaklaşarak kelimenin anlamını öğrenmek için sözlük karıştırmayacaktır. Belkide Kapı Yayınları sözlük yerine dipnot sistemi ile bu kelimeleri sayfaların alt kısımlarında açıklasa daha iyi bir görüntü olabilirdi.

Tasarım ile ilgili bir diğer konu ise Efsane içindeki bazı resimlerin bulundukları konumlar ve o konumlarda yer alan satırlar ile resimlerin alakasız oluşu. Bazı denizcilik çizimlerinin ise ne olduğunu bilmemek ayrı bir sıkıntı olabiliyor.

Ben ne olduğunu çözemedim. Bu ve benzeri bir çok görsel var. 
Müslüman bir gemiciden bahsederken bu gemi tasviri sadece bana mı garip geldi acaba?
Kitabın kapak tasarımı ise bir harika. Utku Lomlu tarafından yapılan tasarımda George Philip Reinagle'nin 1828 yapımı bir tablosu ve Barbaros ile Doria'yı temsilen iki kılıç kullanılmış. gerçekten beni büyüleyen bir tasarım oldu.

Sonuç olarak İskender Pala imzalı Efsane 'Bir Barbaros Romanı' kesinlikle kitaplığınızda bulunması gereken bir eser. Bu eseri bu kadar geç okuduğum için kendime kızdığımı bir kere daha ilan etmek istiyorum. Umarım yorumum sizin için bir teşvik unsuru olur.

Efsane hakkındaki diğer yorumlar


tutkularla.blogspot.com.tr'nin yorumu için buraya
sununnotu.blogspot.com.tr'nin yorumu için buraya
1kitapgurmesi.blogspot.com.tr'nin yorumu için buraya tıklayabilirsiniz.

GÜNCELLENDİ: 13 Temmuz 2015







03- KİTAP YORUMU: Can Dostu

Perşembe, Haziran 18, 2015

Can Dostu
Can Dostu Kitap Yorumu

Yazar :Yücel Sarpdere
Yayınevi :Evrensel Basım Yayın

Yücel Sarpdere, büyük ilgi gören ve bugüne dek 20 binlik bir satış rakamına ulaşan "Vatandaş Abuzer"den sonra, ikinci romanı "Can Dostu" ile okur karşısında. Can Dostu, özgün bir dostluk, bağlılık ve mücadele romanı. Zihinsel gelişmini tamamlayamamış, anasız babasız bir genç ile onu yanların alan olgun bir devrimci karı koca olan Oya ile İbo arasındaki dostluk ilişkisi bizi yoksul bir gecekondu mahallesinin yaşamının ve olaylarının içine çekiyor. Deli dolu işçi kız Serpil, fabrika düdüğü kadar dakik Kör Kamil, mahallenin iyi kalpli "entel"i Prof, içkiyle arası hoş gönül adamı Ayakkabıcı Macit, ticaret dünyasında kendine bir yer arayan, ruh hali de ticari performansına paralel olarak değişen "keskin solcu" Yaşar ve ötekiler... canlı, zaman zaman öne çıkan mizah unsurlarıyla zenginleşen bir üslupla anlatılıyor.

Sayfa Sayısı: 184
Dili: Türkçe

Kitap Yorumum

Kitap yorumumdan önce şunu söylemekte fayda var; kitabı bir tanıdıktan ödünç alarak okudum. Aslında ödünç almaktan ziyade zorla okutuldum demek daha doğru olur. 22- Britanya Yolu'nu dükkanda çalışırken bitirdiğim sırada komşumuz ile yaptığım kitap sohbeti sonrasında "Can Dostu" tavsiye edildi ve okumaya başladım. Ödünç kitap almaktan veya vermekten hiç hoşlanmadığımı belirtmekte fayda var. Ancak dostlarda kırılamaz elbette.

Gelelim kitap yorumuna; 

Yücel Sarpdere'nin diğer kitaplarında da olduğu gibi bu öyküsünde de solculuk temellerine dayalı bir yaşam gözler önüne serilmekte. Paylaşmak, direnmek, sendikal haklar vb solcuların kullandığı birçok terim ve duygu kitapta sıklıkla geçmekte. Kitabın siyasi misyonunu bir yana bıraktığınızda anlatılan mahalle ve insanlar her zaman gördüğümüz insanlardan diyebilirim. Gariptir ki solculuk ile uzaktan yakından bir ilgim olmasa da Yücel Sarpdere'nin bu öyküsünün insanı içine çeken bir tarafı var.

Kitaptaki karakterler oldukça samimi; Kör Kamil Emmi, Muza, ve Prof benim en beğendiklerim. Kör Kamil ve Muzo'nun sohbetleri daha ilk sayfalardan sizi güldürmeye yetiyor diyebilirim. Gerçi Muzo'nun bulunduğu her sohbette  muhakkak ki yüzünüzde bir gülümseme yer alıyor. Özellikle Muzo ve yumurta aşkı görülmeye değer bir durum.
Muzo'nun yer aldığı bölümlerin ne kadar mizah içerdiğini söylesem de bazen bende onun gibi çevremi tanımlamaya çalıştığımı ifade etmem gerekiyor. Kitabın sanırım 100. sayfasından sonraki bir bölümde yer alan yıldızlar hakkındaki derin bilimsel açıklamaları dikkate almalısınız. Muhakkak ki sizde benim gibi bu türden bilimsel çıkarımlar içinde bulundunuz.

Can Dostu'nda Muzo ve Prof'un aşk betimlemeleri de dikkatinizi çekecektir. Muzo'nun yumurtaya olan aşkının farkına vardığı an ise gülmemek için kendinizi tutmayın, koyverin gitsin derim. Aşk demişken Prof'un aşık olduğu zamanlarda yaşadıklarını hepimiz yaşadık. Hatta diyebilirim ki Can Dostu'ndaki Prof karakteri gibi bizlerde birçok defa şiir defterleri tuttuk. Gecede yazılan 3-5 şiir ise bizim için gündelik durumlardan başka bir şey değildi.

İbo, Oya ve Serpil gibi karakterler ise Can Dostu'nun daha çok solcu kimlikleriyle ön plana çıkan karakterleri. Tabi buna Yaşar'ı da ekleyebiliriz. Her ne kadar parayı seven bir solcu olsa da solcu solcudur. Sevdiğim bir diğer karakter ise Ayakkabıcı Macit karakteri. Can Dostu'nun gizli kahramanlarından biri bence. Kendisi her ne kadar vurdumduymaz gibi görünse de mahalle eşrafı söz konusu olduğunda taşın altına elini sokan abilerimizden.

Uzun zamandır Türk Yazar okumamıştım bu nedenle keyif verici bir macera olarak adlandırabilirim bu romanı. Okumaya değer bir eser, bir göz atmanızda fayda var. 

Diğer Yorumlar:


  • Yücel Sarpdere'nin birazkitap.blogspot.com.tr tarafından yayınlanan Vatandaş Abuzer yorumu iste tam burada...

GÜNCELLENDİ: 13 Temmuz 2015

İlk Kitabım

Salı, Haziran 16, 2015
İlk Kitabım, Hidayet Karakuş, Bilgisayara Giren Tırtıl
Aslında ilk kitabım lafı biraz iddialı oldu sanırım. Hatırladığım ilk kitabım daha iyi bir başlık olabilirdi. Her neyse, bu yazımda size ilk kitabımdan bahsetmek istiyorum. Sanırım 5. sınıfa gidiyordum. O zamana kadar okuduğumu hatırladığım tek kitap Cin Ali serileri... (Evet bir hayli yaşlandığımı bende çok iyi biliyorum.)
Bir gün öncesinde okula gittiğimde öğretmenimizin bize ertesi gün bir kitap etkinliği olacağını söylediğini hayal meyal hatırlıyorum. Kulakları çınlasın Oya Öğretmenimiz kitap okumamız için bizi bir hayli teşvik ederdi.Akşam eve geldiğimde babamdan para istediğimi ve uyumadan çantama parayı koyduğumu biliyorum. Ertesi gün ilk dersten itibaren herkesin dilinde öğlen okulu ziyaret edecek yazar vardı. 12 yaşında bir çocuk için bir yazar ile tanışmak oldukça büyük bir olay olduğunu söylememe gerek yok sanırım.
Öğlen olduğunda herkes okulun önünde toplandı.Öğlenci diye tabir ettiğimiz ve sabah uykularını iyice almış olarak okula gelen şanslı arkadaşlarımızla beraber yazarı bekledik. Küçük bir konuşma ardından kitap satışları (ki şu an temel amacın bu olduğunu biliyorum) ve kitap imzalama işlemi başladı.
Sıra sıra kitapların başına geldiğimde gözüme direk takılan kitap "Bilgisayara giren tırtıl" olmuştu. Kitabı ilk aldığımda canlı bir hayvanın nasıl olur da bilgisayara girebildiğini düşündüğümü itiraf edeyim. Kitabımın imzalı olması ise ayrı bir sevinç kaynağı olduğunu ifade etmeliyim.
Akşam eve geldiğimde ödevleri nasıl yapıp da kitabın başına geçtim bilmiyorum. Evde amcamlar olmasına rağmen yatak odasına geçip kitabı okumuştum. Kısacık bir öyküden meydana gelen kitapta ne duygular yaşadığımı anlatamam size. Meğer bizim tırtıl bir uzaylıymış ve mahalleden  bazı çocukları kaçırıyor. Ancak öyle kötü niyet yok tabi. Hikayeden etkilenen bendeniz içeriden gelen seslerin en küçük kesilmesinde yaşadığı korkuyu anlatmaya yürek dayanmaz.
Velhasıl kelam ben bu kitap ile başladım serüvenime, sonrasında da Al yanaklı mavi balonu okumuştum aynı yazardan. Güzel günlerdi...

Sizde benimle ilk okuduğunuz kitapları paylaşırsanız sevinirim

02- KİTAP YORUMU: -22- Britanya Yolu

Pazar, Haziran 14, 2015
22 britanya yolu kitap yorumu, britanya yolu özeti

22 - Britanya Yolu

Yazar :Amanda Hodgkinson
Çevirmen :Buse Barış
Yayınevi :Arkadya Yayınları

Her savaş bir kaybediştir.
Kimi sevdiğini, kimiyse benliğini kaybeder.

Silvana ve Janusz, yeni evli bir çifttir ve bu mutlu evliliklerini bir bebekle taçlandırmışlardır. Ancak II. Dünya Savaşı'nın başlayıp Varşova sınırlarına kadar ulaşmasıyla, o huzurlu günler de geride kalır. Janusz, ülkesini savunmak için Polonya birliklerine katılırken, Silvanaya da küçük oğlunu korumak adına tüm zorluklarla mücadele etmek düşer.
Aradan geçen kâbus dolu altı yılın ardından Silvana, sekiz yaşındaki oğlu Aurek ile birlikte bir deniz yolculuğuna çıkar. Janusz, onların Polonyadan İngiltereye gelmelerini istemiştir. Artık barışın hüküm sürdüğü topraklarda yeniden bir arada olacaklardır. Bir aile hayali ise Silvana'nın biricik oğlu Aurek için gerçekleştirmek istediği tek şeydir.
Fakat ne Silvana ne de Janusz, eskiden oldukları kişilerdir artık. Mutlu bir aile tablosu çizmeye çalıştıkları her an, beraberinde getirdikleri sırların ağına takıldıklarının farkındadırlar. Ya umuda yelken açıp bu sır ağından birlikte kurtulacaklardır ya da onun kendilerini dibe çekmesine göz yumacaklardır.
İhanetin, sevginin, şefkatin ve annelik duygusunun birlikte harmanlandığı yürek burkan bir roman -22- Britanya Yolu, savaş sancısıyla dağılan bir ailenin toparlanış öyküsünü etkileyici bir dille anlatıyor.
Anne ve çocuk arasındaki o kopmaz bağı konu alan bu romanı kolay kolay unutamayacaksınız.
The New York Times Book Review

Sayfa Sayısı: 456
Baskı Yılı: 2013
Dili: Türkçe

KİTAP YORUMU


Öncelikle belirtmem gerekiyor ki aşk kitaplarını aslında sevmem. Konusu itibari ile beni kendine çeken bir eser olduğunu söyleyemeyeceğim. Ancak esere haksızlık yapmak gibi de bir hadsizlik yapamam. Oldukça rahat okunabilen ve insanı etkileyen bir roman. Ana olay etrafında geçtiği zamanla ilgili olarak da ciddi bir fikir vermekte…
Janusz 2. Dünya Savaşı sırasında Polonyo Ordusu’na katılmış bir Polonyalı’dır. Ancak savaşmaktan hoşlanmayan Janusz, ordudan kaçarak farklı maceralara atılır. Yolu Fransa’ya oradan da İngiltere’ye kadar uzanır. Bir süre sonra geride bıraktığı eşi Silvana oğlu Aurek’in hasretini çeker ve onları aramaya başlar. Bu uzun ve acılı bir arama sürecidir.
Silvana ise Januzs’un gidişi sonrası oğlu Aurek ile baş başa kalır. Polonya’nın Alman istilasında olduğu günlerdir ve Silvana hayatta kalmak adına hiç istemediği durumlara düşer. Sonunda evini terk eder ve hayatını ormanlarda geçirmeye başlar. Öyle insanlarla tanışır ki bu onun asla anlatamayacağı bir geçmiştir.
Sonunda bir gün Silvana İngiliz askerlerince bulunur ve ana karadan ayrılarak adaya gider. Januzs ile buluşurlar ve üç kişilik küçük bir aile olurlar ancak bu her şeyin düzelmesi anlamına gelmez. Hem Januzs’un hem de Silvana’nın anlatamadığı birçok şey vardır. Tüm bunların yanında İngiltere’de onlara yeni facialar sunar. Elbette bir aile olmak her zaman çok zordur. Ancak aile olmak aile olmayı gerektirir.
Kitapta beni en etkileyen karakter tartışmasız küçük Aurek'tir. Kendime benzettim desem yeri var. Kafasında sürekli bazı sorular, etrafı algılama şekli diğer tüm çocuklardan farklı. Doğa onun için bir araçtan ziyade amaç gibi. O ağaçların altında özgür bir çocuk. 


Diğer Yorumlar

kitapsayfalarii.blogspot.com.tr'nin yorumu için buraya
kitapasigi.blogspot.com.tr'nin yorumu için buraya
kordugumhayaller.blogspot.com'un yorumu için buraya tıklayabilirsiniz




GÜNCELLENDİ: 13 Temmuz 2015
Blogger tarafından desteklenmektedir.